Koprulu (turk Edebiyati Tarihinde Usul)

  • Uploaded by: vatrahos
  • 0
  • 0
  • February 2021
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Koprulu (turk Edebiyati Tarihinde Usul) as PDF for free.

More details

  • Words: 10,440
  • Pages: 23
Loading documents preview...
I. TÜRK

USÜL

'

!1 j

1 )

1 l

1

Usul, felsefi manasiyle, zihnin hakikate ermek için takibe mecbur yol demektir. Eski Yunan bugünün alimlerine kadar yüksek, veya basit birçok dieden bu usul mes'elesi, fikri tekamül tarihinde silinmez izler ve denilebilir ki, ilimierin inkiancak, verimli usullerin ve tatbikinden sonra mümkün Tecrübe ve mahsulü olan ilmi terakkileri meydana uzuv ( Novum organon)'a atfetmekte, felsefe tarihleri hemen hemen gibidir. Muhtelif ilimleri, hangi esas üzerine kat
-

I.

4

umumi bir

TÜRK EDEBiYATI

USÜL

tedkik edilirse, bu hakikat pek kolay aniabilhassa XIX. ile Hey'et-i Riyazfye (Matematik astronomi), Hikmet-i Semavlye (Fizik matematik), Hikmet-i Arzfye (Fizik) gibi müsbet ilimler Hayatfye (Biyolojik ilimler)'yi de ithal ederek, usullerini tayin etti. mevzu olarak insan kitlelerini gözönüne alan içtimai ilimler, henüz kat
TÜRK EDEBiYATI

USÜL

5

inkar olunamaz; nitekim, muhtelif ilimierin muhtelif usulleri de, umumi usulün çerçevesi içinde ayni birlik ve ahengi gösteriyorlar. Umumi tarih ile edebiyat tarihi ve genç, bütün usul en ycti, makalemizin bu hususa bizi mecbur etti; Manod, Seignobos, Langlois, Bordeaux, Henri Berr, Lacombe, Mornet gibi en yeni ve en itimada kaynaklara vücude getirilen hülasa, her nekadar muhtasar, hatta sathi ve eksik ise de, mevzudan mamak ve Tarihte Usul mes'elesini terketmek zarureti, türlü Türk tarihinin tedkikinde bir usule kalmak mcs'elesine gelince, kadar, hatta hiç olan böyle bir mevzu bu ilk tecrübenin tabii iddia olunamaz. Edebiyat tarihimiz senelik sürekli, fakat -pek tabii- eksik bir tedkikin fikirler ve mülahazalar, bu makalede oldukça hatta cihetlerde belki de biraz mübhem bir surette göze halbuki böyle bir mevzu kat
TÜRK

6

USÜL

gerek umumi itibariyle bir ihtilaf, hatta tezat arzederler; bu en çok istifade bile esas mevzu ile nekadar az temas görülüyor. I. Tarih,

manasiyle, mazide cereyan eden bütün hey'et-i fikir ve faaliyetidemek olan tarihi, devletlerin ve münasebetlerine inhisar ettirmek isterler. gibi nakil ve hikaye ileri sürdükleri bu fikir, tarihi, bir ilim ve hey'etinde tanzim etmek istiyenlerce asla kabule olamaz; Max N or da u, MaTarih'inde, tarihin en mühim devirlerini siyasi toplulukevvel Nitekim Auguste Comte da, bir Hikmet-i Tabiiye-i lçtimafye Fizik sosyoloji ile tarihin biribirine beraber, içtimai itibaren tarihin vazifeye Tarih'in V i c o ve M o nt e s q i e u ile ilmi telakkisi, bir taraftan tarihçilerin usulünün taraftan Tarih Felsefesi nazariyecilerinin içtimai tedkikleri sayesinde cidden terakki etti. Bugün ilmi bir safhaya olan tarihin hususiyetini tedkik etmek, edebiyat tarihi tedkikleri için faydadan hall Bugünkü tarih, insan kadar gibi büyük vezirlerin, kumanalim ve mütefekkirlerin, mucitlerinizleri üzerinde henüz hissedilen ve görülen halk kiltesinde de bu suretle beri bir oluyor. Büyük dahilerin tarih üzerindeki nüfuzunu tamamiyle inkar etmek nekadar ileri bir iddia ise, bütün bir birkaç ferdin hüküm ve arzusuna boyun ve her türlü iradeden, her türlü mahrum kör bir sürü addetmek de o kadar Zahiren, ferdi tarihi en parlak bir misal tarihi bile, iyi bir tarihçinin elinde bu iddia-

ve nin

TÜRK

USÜL

7

bir delil olabilir; binaenaleyh, cemiyederin ufak bir mahsus hüyük içtimai muhitleriyle beraber, yani mü nevver temsil eden enmuzeç ( Type) 'lerle yanyana vukuat sahnesine Bunun için, tarihçi umumi ve resmi her türlü husus! ve sicilleri, Defter-i hakani san'at eserlerini tedkikten mecburdur. Gabriel Monod'nun gibi, tarihin en yüksek gayesi, zamanlar silsilesi içinde bebütün yeniden tertip ve ihya edebilmektir; eski devirler müsbet ve kat'i malumata malik bulunyeni devirlerde, namütenahl mesi, bu tertip ve daima eksik bir halde kalintaç ediyor. içtimai her devirdeki malum olmazsa, devirleri az-çok yok tarihini

Sonra, memleketimizde tarih, hala muharebe ve zafer hikayeleri, hükümdar ve vezirler menkabeleri, müsaleha-nameler akdi, isyan ve ihtilal ricalin katil ve gibi telakki olunuyor; halbuki bunlar daha ziyade müstesna ve hakiki bir mahrum Bilhassa bizde, tarihi vesikalar en ziyade bu gibi mevzular üzerine için, tarihçilerimizin dikkatini bunlar celbedebiliyor; halbuki her cemiyetin iledeyip böyle vak'alarla daimi ve muntazam vak'alarla tayin ve izah olunabilir. Müverrih, ait nakl ve cemiyetin, evvela fiziki ve çevresinin yer alan amilleri, siyasi kuvvetinin 5aha ve nüfUzunu, aile halk hayat ve bu resmi ile münasebetlerini, mülkiyet ziraat, ticaret, sanayi, lisan ve edebidini, ilmi tekamülünü, kavimlerle maddi ve manevi münasebetlerinin derecesini vazih hatlarla göstermelidir. Eski devirler tarihi eserler ve ancak kendi keyif ve heveslerine uygun gördüklerini olan eski tarihçilerimiz, içtimai bir hakiki ve tabii eden hiç farketmemaatteessüf bir cemiyetin, onu terkibeden

.....-----------------------------8

TÜRK

USÜL

görüp anlamakta tarihçileri de onlardan müterakki bulunmuyorlar. August Comte, tlç H !il kanununa uyarak, ilimleri Umumiyet-i (generalite descendante) ve Mu
TÜRK

USÜL

9

tion)'den bile korkanlar, tarih felsefesi addettikleri bu mes'eleleri istemezler; tarihi, hadiselerin umumi münasebetleri mücerret ve verecek bir ilim hakikati izah edecek bir tedkik mahiyetinde kabul - hatta M o n o d ve Bougle'nin veçhile, tarihte ruhiyat ve içtimaiyattan içtimai mülahazalar ve ruhi tasvirler vücude getirmekle- beraber, bu gibi nazari nefret ederler. Tarihin liflikilik ( objectivite)'i bu kadar bil'akis onu kendi mahiyetiyle mütenasip bir ilim haJine yani tarihte cemiyet mefhumunu kabul ve kullanmaktan çekinmiyenler ise, bu hudut tahdidi mes'elesinin aleyhindedirler. Mornet'nin gibi, müverrihin gayesi: medeniyetleri umumi manzarasiyle, tabii hayat ile, ve müstesna ehemmiyetini hakiki derecesine indirerek, Bu ve bemaddi ve manevi faaliyetini mevzu alan bütün manevi ve ilimlerde en mühim yeri tarih ediyor. ve içtimal' ilimler, hukuk, ahlak, siyaset, lisan, edebiyat, güzel san
...--------------------------------------o

TÜRK

USÜL

külü bir tabiriyle, Ankara muharebesi Takdir-i ilahi'nin hükumeti Bayezici'in sefahatinden kurtarmak istemesiyle, her Bi-hikmeti'lliihi Ta'ald mütevekkilane ibaresi ile tefsir olunur. tarihi iyi bir müverrihe tesadüf etse, izah riayetle, zannolunan, garip görülen birçok hareketlerin sebepleri ve teselsülü pek kolay Kainatta hiçbir hadise yoktur; her hadise birçok sebep ve arnillerin birlikte meydana ve ait muhtelif sebeplerinden biridir. Müverrih, uzun bir saha üzerinde bir nokta görürse, onu ihate ve metinin derecesini id rak edemez; halbuki o yok ederseniz, eskiden tarihçiyi hayrete parlak nokta, tabii muhiti içinde sebep ve amilleri ile pek basit görünecektir. Tarihi tedkiklerin bugün yol, surette gösteriyor ki, müverrihler hadiselerin teselsülüne kanaat ve içtimai tekfimül kanununa tebaan muhtelif intikal devreleri e fikir ve müessesel erin, inançadetlerin, cereyan eden devirler biribirini takibeden tekfimül ( transformisme) ve istihaleleri, mahsus (image) talada pek kolay Mornet, tabii ilimler tekarnükülerini bir kat'iyet ve taassupla iddia ediyor ki, "Tabiat gibi, tarih de yapmaz; uzviyat alemindeki nevi'lerin daha ziyade, insan topbiribirini o büyük yeni tekamül nazariyesini isbat eder gibi görünüyor." ve felsefenin bugünkü gözönüne tedrid tekamül mes'elesi bu kadar müta1ea cür'et edemeyiz. Darwin'in Tekdmül Nazariyesi, Spencer ve Karl himmetiyle bütün tabii ve içtimai ilimlerde hakim olduktan, hatta sosyolojide cidden mühim ve izler sonra, son günlerde biraz görünüyor. Cinsler ve nevi'leri tabii bir arneliyesine belki tamamiyle yeni ani zuhuruna atfederek, bunun gizli ve tahmini mümkün olmayan sebeplerden ileri iddia eden intikal ( mutation) nazariyesi ile; B er gs o n'un RolDe Veries'nin, bu intikal nazariyesine pek benzeyen

TÜRK

USÜL

I I

tekamül nazariyesi ve George Sorel'in yine bunlarla hem-ahenk ce bir ve ( Violence) fikirleri ilim ve fikir her an gittikçe artan bir kuvvetle hüküm sürmektedir. Bilhassa Bergson, bu dünya malik madenierden insan cemiyetlerine kadar her hayati bir galeyana atfediyor; iradenin muayyen fiili olan bu hayati darbe, maddenin tekamül arndiyesinden büsbütün ve manevi bir kuvvetin mahsulüdür; binaenaleyh, bu sayede hayat ve faaliyet yeni yeni ani bir surette tekevvün edebilir. Bu itibar ile Mornet'nin, "Tabiat gibi tarih de yapmaz, demesi çok tenkide bir Bu sözün sihhat ( exactitude) 'i için evvela uzviyat ile içtiayniyet ( identite) 'i icabederdi; halbuki Spencer'le Comte muakkiplerinin, Taine ve peyrevlerinin, hulasa bütün içtimaf uzviyet Tar d ve D ur khe im bunu reddediyorlar; hatta Tabiat ve Cemiyet ufak bir eserin muharriri olanJan k el vi tch, içtimai hadiselerin tabii hadiseler gibi telakkisini delil-i limmf ( preuve par l' absurd) ile elde bir farazi ye acidetmektedir; uzviyetcilerin en müfritlerinden Uzviyet ve Cemiyet muharriri W orms bile birkaç sene önce bu mes'eleye dair ufak bir eski iyiden iyi ye M or n et, tarihin de tabiat gibi iddia ederken evvela bu ihmal ediyor. Sonra, tabii ve içtimai daki bu tehalüfü hiç gözönüne en münfrit bir uzviyetci gibi hareket etsek bile, Bergson'un Tekdmül nazariyesi, tabi.atte çok vuku koyuyor; böyle olunca, iradesinin daha çok te'siri bulunan içtimaiyat niçin bir tedrici tekamülün zaruri itimat edelim? Achilles Loria Tekamül Nazariyesi'nin bu son mütekamil sene beynelmilel sosyoloji mühim bir makalede diyor ki: "B er gs o n, nazariyesine r Tekdmül vermekle beraber, ayni zamanda Tekdmül Nazariyesi'ni oluyor; çünkü her nerede nagehani bir tekevvün ( müstakil bir ibda' varsa, orada tekamülden

12

TÜRK

TÜRK

USÜL

bahse lüzum kalmaz. Tekamül, bir kuvvetin ve dertini neticesinde husule gelen ibarettir; ani bir tekevvün, bir ibda< ile, onun hiçbir münasebeti mevcut olamaz., Mevzuun binaen burada Tekamül nazariyesinin tarih ile münasebet derecesi ve izaha fakat tarih tedrici tekamülün itimat edenler, bu ciheti de Yeni müverrihler, mazi tedkiklerin her evvel ilmi bir mahiyeti haiz tecrübi ilimlerde usullere müracaat lüzumunu iddia ediyorlar. Bir tecrübi bir ilim etmesi için, mevzu olarak hakiki yahut mücerret ve tahlili mümkün olmayan gözönüne sonra, o veya umumi ve ki, onlar akl i ve ilmi ta <mimler (generalisations), tasnifler müttarit ve kat
USÜL

umumi sebeplerle imkan dairesine sokar. tarihinin bu ilmi mahiyet, tarihte usulün, tccrübi usule çok benzemesi, bu bilgi tecrübf bir ilim . . Bu muhakemelerin ilk hatta fazla teslim etmemek imkanfakat bir tarihçiden daha ziyade, bir sosyolqji m ün tesibi gibi meyilli itirafla beraber, yukanki mü! bir ta <mimin çok bir neticesi addediyorum. Tarihi, mesela fiziki ilimiere benzetmek, tarih için belki bir yoldur; maziyi gibi vazifesiyle mükellef olan tarihçi, bu gibi hareket tarihi hakikatleri kendi muhayYelesinin eder ve ilim rengi bir hayal mahsulü meydana olur. Tabii ve manevi ilimler mak istenen köprü, ilmin terakkileri sayesinde coktan mahvolup gitti; ve ona ait mevzu alan ilimlerde, tabii ilimierin ve dar usullerini icabederken, mevzuun tebaiyet etmiyerek her hadiseyi mutlaka ilmi ruha tarnamiyle yi bir tarihçi, tabii ilimierin dar kaidelerini bu ilimierin tedkikinde hakim olan ilmi ruhu almaya .

Tarihin bu

ilmi telakkisi, bu bilgi sanan eski tarih mektebine ilmin fakat bu evvela ya. garip bir küçümseyen felsefesi ile Nitekim telakkilerin tekamül sosyolojinin tarihi Esasen bu mes'eleyi biraz ted, . muayyeniyeti, tarihi kanun ve tesadüf fer
TÜRK

USÜL

hadiseleri idare eden yüksek kanunu kudreti (La Providence )'nde arayarak, ( createur) 'de hatta birda Schelling'e Fich te'ye kadar onlara 'losof ço k f ' ' 1' kk'l . peyrev fakat Jean-Bapti s te V.ico nuntea e? kelama ait ari idi ve Jean . w o lf'un onu ilk tarih felsefesi alimi bundan d k d ileri geliyordu. Vico, kendisinin yeni ana oy vicdanen kanaat ilim terdiften V co dan sonra Tarih Felsefesine Hizmet Eden ve muhayyele ve medemile:lemesi üzerindeki te' sirlerini -ilmi olmaktan pek uzak bir onu müteakip He?'el, · s· Comte , Spencer ve son . . • _ S rinden medeniyet ve terakki medlullerinden, kanunlardan ve sosyoloji bahsederken, v d n 'dogvruya veya tarih felsefesi d ogru a , . . ,. "l muhtelif mülahazalar ileri D ar w n e amu .Nazariyesi'ni içtimaiyata tatbik. a rl Ma rx'tarihini madd.i atfeden Tarihi Maddecilik bu hususta pek tedkik ve mütaleaya Karl Marx, August Comte'u bir · makla beraber, taraftan onunla ma• · • arzeder-. Comte , tarihin bütün .< . fikrinin hareketlerine r.x' . ·. tün tarihi hadiselerde, için bulmaz.' Ona hukumet ve cemiyetin tayin eden sal temellük arzusu, ef
TÜRK

USÜL

rs

almamakla, nazariyesinin münekkidleri, tarihin birçok büyük gösteriyorlar ki, sebeplerle izah etmek mümkün gibi, tarih felsefesinde en maddi göhareket etmek mütefekkirler bile, hakiki ve aldangibi göremerlikleri için, bir fikir halbuki tarihi yapan, bütün hususiyetleri, ile insanlar ve insan kitleleridir. bir nebat, cemiyeti bir hayvan gibi tedkike tarihin hakiki Gaston gibi, içtimaiyat ilmine terkeden tarih felsefesinin hareket "tarihin bir kanun ile idare faraziye (hypothese) sidir ki, tarih felsefesinden nefret eden müverrihler bile o Mornet'nin da zikredilen tarihin ahiresi bu hususta ne kadar ve Louis Bordeaux daha Tarih ve Müverrihler ismindeki bü-' yük ve eserinde, tarihi zanneden eski müverrihleri sonra, eserinin dördüncü tarihin ve bu te'sisi zaruretine hasrediyordu; çünkü, "vak
TÜRK

Tl

USÜL

müdMilerinden Qu e tl et, Hikmet-i tabi<[ye-i içtima<[ye eserinde, münferiden muhtariyeti haiz olmakla beraber, toplu bir surette hey' etl erin bir kaideye tabi< gibi, Vagner de, "Zahiren keyfe tabi< gibi görünen hareketlerinin istatistik ilmi tedkiki takdirinde hususi kaidelere tabi olarak fikrinde bulunuyor. hadiselerin muayyeniyetini bu kadar kat
TÜRK EDEBiYATI

USÜL

ettikleri tarih fikrini, nazariye itibariyle fakat hakikatte mübhem ve görerek diyor ki: "Biraz daha ileri gidip, acaba hakikaten Tarih'e ait kanunlar mevcut mudur, midir diye kendi kendimize sorabiliriz. mülahazaya ki müverrihler, onu tasdikte çekiyorlar. Fustel de Coulanges, Tarih'te bazen pek az olarak sebepler tayin fakat kanunlar bulmaktan vazgeçilmesi lüzumunu söylerdi. Fi'lhakika o, bir kanunun, eski bir tekerrürü ifade pek ala takdir ediyordu. Biz, Tarih'in tekerrürünü nerede görüyoruz? Jules Zeller, Tarih fikrinin mümeyyiz alameti her devre mahsus olan seeiyeleri der ve maziye, hal ile; hale maziyle hükmedilmenin umumiyede herkesi söylerdi. Tarihi vak
-

II

TÜRK EDEBiYAT!

TÜRK EDEBiYAT!

USÜL

göre dikkate zaman tarihi nokta-i nazara ittiba' demektir. Xenopaul'un vazih bir surette veçhile, tekerrür eden vak'alardan bahis bir ilim, o meydana getiren kanunlar ifade eyler; halbuki tevali eden vak'alardan bahis bir ilim, kanun meydana koyamaz; o mütevali birer silsile zümrelere sebep ve netice münasebetleri te'sis eyler. bütün hadiseleri, bu suretle tarihi olarak tedkik olunabilir ve bu tedkik, faaliyetin tezahürlerine tatbik takdirde, tarih Usul Seignobos 'un hulasa gibi, olmakla, tesadüfün ve birçok ferdi arnillerin te'sirlerine maruz bulunmakla, tahlil ve bilhassa terkibinde Enfüsiyet ( Subjectivite) göstermekle beraber tarihin, ilmi mahiyeti bundan çok olmaz. Lacombe'un, tarihte biribirini vak'alar tekrarlananlar buXenopaul'e bu itibar ile müfrit bir usul addedebiliriz. Tarihin, bir ilim olmak haysiyetiyle kat'ilikten çok mahrum ve çok enfüsi iddigelince, bunun bütün manevi ilimlerde böyle tabiidir. Madem ki müverrihin gayesi zaman silsilesi içinde bebütün Simmel'in veçhile bunun tehakkuku bir hayal gözönüne almasak bile, o daima noksan tabiidir. ait muhafaza ve bizim onele farzolunsa bile, delalet ettikleri takdir hususunda herkesin kendi isti 'dat ve temayüllerine tabiidir; binaenaleyh tarihe ait bilgilerimizde daima meçhule büyük bir yer bilmeli ve gaye olarak, nisbeten en az meçhul hususi usuller bulmaya

II. Hippoljte Taine, tarihi eserinin mukaddimesinde, bir milletin bir tarihi vesika addederek, sair hiçbir onunla

en

USÜL

rg

söyledikten sonra der ki, bu sebeple, bir milletin manevi tarihini vücude getirmek ve kendisine ruhi kanunlar malumat elde etmek için, bilhassa tedkik etmelidir. Ben, burada, bir tarihini ve onda bir kavmin ettim; bu hususta intihap etmem sebepsiz çünkü büyük ve tam bir edebiya ta malik bir millet bulmak icabediyordu ki, bu, cidden nadirdir. Bütün hakikaten bir kavim pek Eski edebiyatlar içinde, Latin hiç, sonra müstear ve mukallittir." Prof. Gustave Lanson da, edebiyat tarihini medeni tarihin mühim bir cüz'ü gibi telakki ederken, Taine'ninkine pek benzer bir mütalea yürütüyor: milli bir tazahür o, zengin ve uzun tekemmülünde siyasi ve içtimai vak'alar kadar te'siri devam eden fikri ve hissi hareketleri hatta fazla olarak, fiiliyat alemine elem ve hayallerden mürekkep gizli, dahili Bizim en yüksek vazifemiz, Montaigne'in bir sahifesinde, Corneille'in bir piyesinde, hatta Voltaire'in bir sonnet'sinde, bütün yete, yahut Avrupa'ya, veya Fransa'ya has medeniyetin inceliklerini ya sevketmektir." Cemiyetin ifadesi bile, her halde samimi bir mahsulü olan ve ehemmiyetini fikrinden tamamen azade olmakla beraber Türk müverrihinin Lanson'la ayni gayeyi takib-' edebilmekten epeyi uzak maatteessüf itiraf etmeliyiz; bugün mesela Sinan bir sahifesinde, Cem S'adisi'nin bir Felek-Name'sinde, Necati'nin bir kasidesinde o Türk ve medeniyetini göstermek, o devrin hissi ve fikri tem;lyüllerini tesbit etmek bile, çok kildir. bir edebiyat tarihçisi, Türk henüz çok Turfan eserlerinden Orhun .Abideleri'ne ve Kutadgu Bilig'e, N eva i'ye kadar, Anadolu Türkleri'nde ise -kendisine tekaddüm eden mühim, fakat bir edebi devrenin mevcudiyeti lisatekemmül Yunus Emre'den Galib'e kadar inceden ineeye bir tahlil ve onu müteakip

20

TÜRK

USÜL

mütebahhidme bir terkip vücude getirirse, Türk ruhunun tahavvülleri ve Türk cemiyeti münasebet derecesini az-çok bir vuzuh ile meydana Anadolu Türkleri'nde bilhassa Mevlid sahibi Süleyman Çelebi'den sonra edebiy'at halk kitlesinden tamamiyle Bizans ' ' h as b' saray e Acem te'sirleri pek bir V b' yani san'atkarlar edebiyat, halk için bir edebiyat, tekkeler vecd ve tasavvuf için bir edebiyat vücude gelerek, medeni tekamül te'sirini ruhu ile hiç alakadar saray ilk devrinden edecek olursak, bu sahte ve acidolunan san at ne samimi bir ruhi vesika bir surette Fa g u et'nin veçhile, eserden istidlal ( raisonnement)'e her nekadar sahne üzerindeki oyuncuhareketlerini ciddi benzerse de, da muki bir san 'at eseri, müessiriyle ruhunu -belki biraz mübhem, fakat her halde kat'i bir surette- gösterir. Türk bütün tezahürlerinde, vezninde, hikaye ve tasvirde, .Acem ken 0 debiya tm müvellid ( ve da ve .haayni rengi gösteriyorlar, ve o nin ruhundan tamamiyle Osman Gazi maiyyetincieki cengaverlere pek bir geçirirken, Orhan, tekkeler, zaviyeler kurdururken, Eflatuni'lerin eski Hind Iran siyle sôfiyane yine Acem fakat çok ruhuna binaenaleyh o devrinedebi mahsulü olan Yunus Emre ile, ona pek benziyen Hamza, gibi eserlerinden, bir de oglu E 1va n Çe 1e b i'nin ayni tarzda dini ve ahlaki ibaret gibi Türkler'de hayat basitlik ve ettikçe, edebiyat bu ilerledi; çünkü ve saray halka okutmak, onlara henüz bir saray ve bir kübera hey' eti ede-

TÜRK EDEBiYAT!

cihetle,

USÜL

kaside ve caize usulünü

2I

getir-

Bayezid Çelebi'nin tabirince, "Herkes, asan terbiyet-i mihrden nema ve ve bulmak binaen, devletlerinden dahi bi-hasbü'l- isti
22

TÜRK

USÜL

Mehmed kubbe bile tenezzül etmiyor ve Rum'un bütün Arap ve Acem'in hamilik ediyordu. Mesela ile Ahmed arabiraz da H. 730 (I 329- I 330) tarihindeki ile fetihten sonraki Garib-Name'. ' deki ibret verici ahlaki hikayelerle, Ahmed Yeni Saray kasidesi, o gibi sebeplerden biribirinden kadar ne bir bütün halinde, ne de devirbir ciddi tedkike mazhar Türk tedkik edecek müverrih, henüz Türk medeni ve siyasi tarihini de tedkik ve zahmetine katlanmak mecburiyetindedir. L eon Cahun'un -her halde olarak- iddia gibi, Türkler fikriyatta galiba ziyade taklide meyilli olduklabu büyük kavmin IOO senelik edebiyat tarihinde maatteessüf -Taine'in gibi- hususi ve daimi bir tefekkür ve tahrir mevcut biraz da cihangirlikten, hey'etler te'sisinden ileri gelen bu kusur, bilhassa Anadolu Türkleri'nin 6oo senelik ve parlak teessüfe bir surette görülüyor; fakat onu, mevzuun ve ehemmiyetini ediyor zannetmek bir En az yedi muntazam ve bir ve tekemmül arzeden ve büyük, cengaver bir milletin fikri ve medeni göstermek itibariyle çok dikkate olan Türk tarihi, henü_z müverrihine tesadüf edemedi. Mister Gibb'in, Türk addetmek suretiyle, pek eksik bir tahlilin, eksik bir terkibi meydana Tarihi'yle, Türkçe, Almanca kü· çük ve eserleri gözönüne ç?nkü da ilmi bir usule dursun, hatta alel'ade tahkiye usulüne bile tabi' ne eserler, ne de ler tedkik halbuki milli bir Türk Tarihi, ilmin en son vücude , uzun ve inceden tahliller mahsulü bir terkip eseri Türkler'in

leri ve

TÜRK EDEBiYAT!

USÜL

23

bütün fikri ve medeni tezahürlerini boyunca tam ve bir surette böyle bir eser, milli ayni zamanda ve ilmi bir abide s i mm cl' in tarih felsefesine ait bir eserinde veçhile, idare adat ve fikri terbiyenin, edebiyat ve tarihleri çok olmakla beraber, noktalardan tedkiki de mümkündür; binaenaleyh Türk tarihini tedkik ederken bu de unutmamak icabeder. :iviakalemizin birinci umumiyede tarih ve tarihte usül edebiyat tarihine de tabii ise de, bu bilgi hususiyederi itibariyle usulde ne gibi ihtiyaç görülegibi ölçüde izah

* :\Iahdut ve manasiyle Tarih'in mevzuu ile edebiyat tarihi'nin mevzuu mühim farklar ki mevcudiyetinden usulde de tehalüfler meydana Evvela, müverrihlerin mevzü mazidir; öyle bir mazi ki eseri ancak bi'lvaizler, vesikalar müverrih, miyle, geçen bir yeniden halbuki bizim mevzuumuz mazi olmakla beraber, ayni da devam eden, gözlerimiz önünde ya.. Sultan Mehmed'in dahili siyaseti, Süleyman Siget;ar seferi yeniden ihyaya Ahmed Divan'iyle Baki'nin ise, hala ayni mufermanlar, name-i hümayunlar, defterleri gibi vesikalar zaman ve mekandan ve bugünkü hayat ile olmayan müverrih eski sahneleri için, bir olarak · halbuki edebi mi'mad abideler ve gibi ve içinde zamanla büsbütün Burada Gustave Lanson'a muhalefetle büsbütün kaydini edebiyat tarihçisini herhangi-

24

TÜRK

USÜL

bir kari', yahut tamamiyle te'sirlerine bir münekkid. den Edebiyat tarihi bir ilim olmak itibariyle, mümkün kadar edebiyat tarihçisi, kendisine hiçbir bedii zevk vermiyen, yani ruhu ile hiç alakah bir eseri uzun bahis mevzuu edebilir; çünkü o eser, temayül ve vaktinde nefis bir san'at gibi telakki olabilir. Bugün en çok sevilen eski bir eser bile, mutlaka muhit takdir olunur. Sonra, edebiyat tarihçisi, bir san'at eserini izah ederken, ayni zamanda, muharririnin ruhunu ve hissi ve fikri temayüllerini göstermek mecburiyetindedir; bu itibarla edebi eser de -tarihi bir tedkikteolarak demektir; binaenaleyh Lanson'un, "Çok eski bir edebi eser ilk üzerinde ne te'sir bugün de ayni te'siri yapar, buçok ve zevk tekamülü hakikatinden gaflet edilerek ileri addolunabilir; esasen Tarihi müdlifinin edebiyat tarihi mütaleaile bu garip tam bir tezat göze edebi eserlerin hala ve zamanla alakah edebiyat tarihi usulünde farklar vücude gelmesini icabettiriyor; fi'lhakika, biz de, müverrihler gibi, matbu birçok ancak o mahiyetle tedkik ediyoruz; fakat onlar, bizim mevzuumuz olan edebf eserleri tenvir ve izaha mevzuumuz olan edebf eserler'in ve tarifine gelince, i§te usul burada göze ma 'mafih Lanson'la beraber bu tabiri tarif ve tesbite Burada iki muhtelif iki tarif var ki, tek noksan olmakla beraber, beraberce ve bütün tedkik mevzuumuzu izah ediyor. Evvela, edebiyat kari'lere göre tarif olunabilir: Edebi eser, bir kari'in zevk, veya fikirce istifade maksadiyle heyecan hissettikle· rine kalbierde ma 'kes eserlerdir; fakat pek harici bir esasa dayanan bu tarif, edebi bir eseri hiçbir veçhile anla· çünkü edebi eser ancak dahili mahiyeti ile o isme hak Edebi eserin gösteren biri, onda

TÜRK

USÜL

25

bir maksat, bir san'at gayesi yani, ve mana itibariyle haiz hisleri okuyuc.u ayni kuvvetle olan eser, edebi addolunur. ve bedii bir tahlil ile izah olunan bu gibi eserler için, okuyanlar zümresinin adedi bahis olamaz. Biz, insan fikrinin ve milli medeniyetin tarihini bilhassa edebi tezahürlerinde aramakta, fikir ve hareketlerini daima üslup ve tesbite çabu itibarla bizim mihver veya tedkik merkezitqkil edecektir; fakat bu tabiri, bugünkü ilc, cnfüsi bir tarzda tefsir ve izah etmemeli; bizim burada bahmuayyen bir zaman bir okuyucu kendi ruhunu, kendi temayüllerini taklit ve tekrar yani edeib mahsullerdir: Süleyman .Fa ki jVJevlid'i, Hamza vi'nin Hamza-Niime'si, Yaz nun Mulzammediye'si, kasideleri, Nabi'nin Hayri]·e'si, Enderunlu hatta N aci Efendi'nin manzumeleri birer çünkü muayyen bir devir muayyen bir kari'ler ruhunu onda bulonu tekrar ve taklit Sonrao eserlerin muhafaza halde, büyük da ölüyor, unutuluyor, hatta bazen bir iz bile Acaba sebepleri ne? Evvela, o eserler niçin birer san'at eseri acidolunuyor; sonra, niçin ölüyor; yahut neye Daha garibi, unutulan bir san'atkar, uzun bir unutulma devresinden sonra, manevi bir hayat anlamak için, kendimizi o devre ve o okuyanlar zümresi yani o hadiselere bir icabeyler. Birçok arniller sebebiyle eseriere mütemayil ve takdirkar, ise tarnamiyle davranmak mecburiyeti, münekkid için o kadar olmasa bile, bir ilim edebiyat olan için çok tehlikeli ve ancak mak ilk usul buradan Sonra, Lanson'un hiç gözönüne bir d.aha var ki halli ve tedkiki için çok gayret lüzum göstedem ki ifade hisleri bir kari'ler zümresine ayni

TÜRK EDEBiYATI

USÜL

kuvvetle sirayet ettirmiye muktedir olan bir eser edebi addolunu. yor; cemiyetin bir muayyen muhtelif zümreler bu. ,:;:. ve her zümrenin kendisine has eserlerle bedii ihtiyaç. tatmin ettikleri tabiidir. Emile Faguet'nin iddiaM veçhile, "Edebiyat mütecanis bir kitle Her devrede " üç-dört edebiyat tekamül, insan cemiyetlerinde meydana getiriyorsa, ayni suretle, edebi de ve ve netice olarak muhtelif için muhtelif edebiyatlar vücude gelmesine yol Türk saray ve halk diye gösterirken, bu nazariyemize bir tatbik bir devrin edebi tarihini tedkik ederken, acaba hangi zümrelerin mevzu ittihaz Lanson, bu ciheti tamamen sükutla geçmekle beraber, daima yüksek has olan yüksek ve hakiki onun birinci ve ikinci derecedeki mümessillerini bahis mevzuu ediyor; halbuki edebiyat tarihi ilim olmak itibariyle, daha ziyade umumiyetleri gözönüne almak ve cemiyetin fikri tekamülünü ona ma'kes olan eserlerde aramak edebiyat tarihçisi için daha münasip midir?. . Emile Faguet, ve tarih ve felsefeye ait san'at yüksek edebi eserlerin, ruh halini daha ziyade vücude getiren büyük seçkin bir kari' zümresinin ruh haletini söyliyerek, cemiyetin ifadesi acideden Taine'e itirazla diyor ki: "Büyük muharrirler onlar, kendilerinden bir sonra necekleri için istikbalin Yüksek eserler, edebiyattan tiyle, edebiyat cemiyetin ifadesidir. edebiyatta tarih olunursa, o vakit böyle fakat, dikkate olan cihet ki Taine büyük muharrirleri tedkik ediyordu. Onun usuliyle mevzuu ara· adeta bir nevi' mücadele Emile Faguet'nin bu San'af Felsifesi muharririne ta Sainte-Beu ve za· serdedilen ve umumi bir fakat Fague t burada tarih demekle ne kastediyor? edebiyat tarihini kasdetmek istiyorsa, o kabulde mazuruz;

TÜRK EDEBiYATI

.. k"" d ·un ·u c c

27

USÜL

eserlerin bir tedkik fakat de · aLlkah bir mevcut oldugunu milletin fikir ve zevk tekamülünü bir üslup ve tesbite edebiyat tarihçisi, her devrin gözden ,. de milli gösteren yüksek ve yolla:ayin eden büyük anlamak için bir gibi çünkü, bir dahi, milletinin bütün kabiliyetlerini, bütün gizli tcmayüllerini nefsinde temsil ederek, istikve gösterir; binaenaleyh edebiyat tarihçisi, milletin her türlü fikri tezahürlerini gözden kaybetmemekle ve birer tedkik mihveri her zümrenin her devirdeki yapmakla beraber, bütün bu ilk ile milli dr h mümessillerini izah ve tahlil e edebivat tarihinele Lanson'un hiç gözönüne ikinci usul de budur. l\Iüvcrrih, herhangibir vesika muharririn gizleyerek hakiki tayine halbuki bir eserin bedii yapan muharririn yeti biz bii
••





f TÜRK EDEBiYATI

USÜL

rit ve mücerret olarak asla bir fert kafi bir fikir elde edilmek istenilirse, onun merkezleri ayni olan içtimai muhtelif daireleri, yani ailesini, yerini, vilayetini, milliyetini Bir edebi eser bir edilebilir: Çiçek kendini tutan dala, dal saka için, o anlamak bütün hatta onun ihtiyaç gösterir., Fi'lhakika bir muharriri tek her türlü alakalardan olarak onu hiç anlamamak demektir. En bir san'atkar, mutlaka muhitine, ailesine, temayüllerine birçok borçludur; binaenaleyh, onun tayin için, kendisinde imtidat eden maziyi ve üzerinde te'sir icra eden hali fakat bu da kifayet etmez; onun hayati ve teessüsünü, nüfuz ve te'sirlerini, edebi ve içtimai yerini, manevi da büyük bir gelen ruhi, içtimai, edebi tetebbuat .. Bu vüs'at ve tenevvü' içinde her nisbetini ve hakiki bularak inceden ineeye tahliller sonunda elde edilmesi mümkün her türlü bilgilere dayanan bir ter ki b ( synthese) vücude getirmek, ne ne tahammülsüz ve ayni zamanda bir ilham ve isti 'd ada nekadar Bir def'a, mümtaz bir asli mahiyet ve gösterdikten sonra, onun temsil devri, yani mensup zümre ile o zümreyi vücude getiren büyük hey'eti de binaenaleyh burada iki hareketicra oluyoruz: Evvela · ferdiyeti bulup, onu muhtevahdetiyle gösterdikten sonra, o bir silsile dahiline koyup bir muhitin mahsulü, bir zümrenin mümessili, bir devrin addediyoruz. dördüncü bir daha .. ilmi fikir, benzerlikler üzerine parlak ve fikir ve muhakeme kurmakla tenkid ve tecrübeye olunan temayülün derecesiyle ölçülür. Bu itibar ile, edebiyat tarihçisinin kadar ileri sürülen noktalar üzerinde büyük bir vukuf ve ihtiyat ile ilerlemesi ve hata ihtimalini daima ön plana alarak, müfrit ta'mim (generalisation) lerden

TÜRK EDEBiYATI

USÜL

29

geliyor. Bilhassa bu bilgi edebi zevk gibi seyyal ve mütehavvil bir unsurun müdahalesi, edebiyat tarihi hadiselerini al el 'ade tarihi hadiselerden daha ve daha halli bir hale Edebi eserin kari' üzerinde zevk, his, hayal aksül'amelleri oledebiyat tarihçisinin-bilhassa hala rini kaybetmeden eserler teessürlerinden ne dereceye kadar çok tereddüde bir Baki'nin, mesela benim te'sirlerinden hangisi eser e, hangisi benim tabi 'dir? Ben teessürlerimi bir umumi mikyas addederek, bana has umuma edebilirim? Halbuki tarifi bile, onun ruhundaki göstermiyor mu? Biz, bir tasvir ve tersim ederken, onun kendi üzerimizdeki te'sirlerini ve zaptetmekle iktifa ediyoruz; halbuki böyle enfüsf ( subjective) olan bir bilgiye umumi ve kat'i bir mahiyet, bir ilmi vermek ne dereceye kadar olabilir? bir tarafdar olan münekkid gibi, edebiyat tarihçisi de, mesela Fuzuli'yi tasvir ederken, kendi temayüllerini olmaz Kezalik, hususiyi umumiye irca' etmek, bir ferdi te'sir ile, içtimai te'sirin derecelerini tayin eylemek, etmeden onu meydana getiren muhtelif sebepleri göstermek ve bütün bunlarda ilmi bir noktadan hareket etmek ne ne tehammülsüz, ne bir mes'eledir! Edebiyat tarihçisi, kendi zevk ve hayalinin olmamak için ne gayretler sarfina mecburdur! Her halde bizim için bu hususta en büyük tehlike, yerine tahayyül etmek, biliyoruz Müverrihler de bu tehlikeden büsbütün fakat kendilerini bu derece içinde Hülasa bizim .. ' yegane ilmi yol, mütemadiyen ve tedkik etmek hatalara maruz bilerek, her an ( exactitude) 'i davranmak, enfüsi unsurmümkün mertebe ve yok .Ma'mafih bu enfüsf (subjective) ve yok edilfazla gayret göstermek ne mümkün, ne de temenniye

l ''

go

TÜRK

USÜL

ta.rifi bile mesaimizin kafi iken, edebi eseriere durnefsimizi Bir edebi eser mütabize nisbetle zahiren nekadar olmasa, o esere nisbetle mutlaka enfüsidir. Bu itibarla, tabiat tarihi ile edebiyat tarihini ayni mahiyette acidederek fizik gibi, kimya gibi bir ilim te'sis zannetmiyelim; edebiyat tarihçisinin eserden hissi te'sir, edebiyat tarihinin tabiatiyle girer; fakat bu hiçbir vakit merkez-i edecek kadar mutlak bir alamaz. O bir ki falan zaman ve falan zümreye mensup, muayyen bir fikri kabiliyete ve hususi temayüllere malik bir mezkur eseri e ra gösterir; bu itibar ile tedkiklerimize eder, eserin dahili ve harici bir surette olmayan, afaki ( objectif) bir tarzda- tahlili, onun muhtelif devirlerde, muhtelif tabiadar türlü türlü telakkilere zamanda hülasa bütün bu mes'eleler tedkik olununca, müverrihin enfüsi temayülleri makul ve asgari haddine iner; yani, falan eserin edebiyat tarihçisi üzerindeki te rel="nofollow">sirleri, onun ilk rindenberi mazhar binlerce telakkilere munzam olarak ahenkli bir kül vücude getirir. Edebiyat tarihi tedkiklerinde hassasiyetimizi ancak cevap noktalarda afaki ve tenkidi usullerle mutlaka o suretle mevzu elde edilebilecek bütün kat'i bilgileri ayni yol ile Te'sir ve keancak, bir usul ile istidlal ve mümkün derin ve vicdani noktalarda müracaat edelim. Maddi tedkiklerin izhar noktalar manevi ve vicdani ab es ve bir ma 'mafih, mukayese etmek her edebi eser da ferdi tecrübelerde bulunmak, yani onlardan teessür (impression)'ler olamaz; edebiyat tarihi tedkiklerinde zaruri olan ( subjectivite) 'i inkardan ise, tanzim etmek her halde daha ilmidir; bir hakikati inkar etmek onun vücudünü yok cihetle, tedkiklerimizde unsuru inkar edecek olursak, o, gizli bir surette ve mukayesesiz bir derecede dahil madem ki manevi

TÜRK

USÜL

gr

te'sir ( impressionisme), edebi eserlerin güzellik ve kuvvetini anlaeden yegane usuldür, onu kullanmaktan fakat onu tahdit edelim. bu suretle, yani onu tayin, ve tahdit etmek suretiyle tedkiklerimizde oluruz. Bilmek ile hissetmek'in ve bu hissetmeyi bilmiye ve makul bir yapmak için gelen ihtiyat! tedbirlere lursa, aldanmak asgari haclde iner. izah veçhile, ait eserlerden zevk almak ve bu ve mümkün mertebe sihhat ( exactitude) ile ölçmek için, san hangi ideale hizmet o devir hayat ve temayüllerine dönmemiz icabeder; yani edebiyat tarihçisi, eski eserleri keyfi için okuyan bir kari' gibi bir zevke tarihi bir zevke de malik Lale Devri'ni tarihen N edi m S 'ad i-i Cem ancak o rind ve bedbaht kafi derecede Bugün alel'ade bir adam da N ed im, veya Sa 'di ciciden eserler yazsa, hiç dikkatini çekmez; çünkü N edim'e Ihrahim devrinin mümessil (maximum)'i itibariyledir. zevk ile, tarihi zevk fark bu noktada gösteriyor. ' Prof. Lanson, usul hususunda tecrübi ve müsbet ilimlerden ne dereceye kadar istifade göstermek maksaFrederic Rauh'un tekrar ediyor: "Bizim ilimden icabeden falan veya falan tarz (sryle)'lar onun ruhudur; fi'lhakika bize öyle görünüyor umumi bir ilim, umumi bir usul umumi ve ilmi hareket mevcuttur. neticelere sevkettiuzun müddet falan ilme mahsus bir usul ile Harici aleme mahilmi fikir, ilmi ruh sus ilimler, bu suretle yegane ilim enmuzec ( rype) 'i olup kalFiziki ilimler ile manevi ilimierin vahdeti bir kaziyeden. ma'mafih, zihnin tabiat ki, o, bütün alimler terek bulunuyor." Ilmi usul bu mütalea,

l 32

dirmektedir. retle

TÜRK EDEBiYAT!

TÜRK EDEBiYAT!

USÜL

müdMaa edilen bir nokta üzerinde bulunan, bir hayvanlar veya uzun

kuvvetlen-

bir tabiat aliminin de vetle Acaba, bu gibi mümtaz bir edebiyat tarihine tabiiye kadar ( kat'iyet verebilir mi, veremez kat alakadar etmez; ki, o suretle biyat tarihi, en iyi bir ilmi eser ilme has bir bulunduran edebiyat tarihçisine mahsus hakikate en çok terkip ( synthese) 'ler yapacak, ve hissi tekamülünü üsluplar ve levhalar meydana koyacak bir edebiyat tarihçisine, kad: 0 maddi sakit hakikate ancak o mevhUbe sayesinde mümkün olabilir. Her bilgi için hususi bir usul lüzum.unu edebiyat tarihini, tabii tarih tertip ve teu'sika ve bu yolda üz:rine hükümler vermek ve .. Avamil-i Selase (Üç Amil) ve Tekamül demektir. Edebi nevi'lerin ve tekamülünü mücerret bir ile izaha muhit, an ile büyük bir ilmi bir cila ile olsa ruha çok muhaliftir. Mesela, Lale Devri'nin en cazip edim'i tedkik edelim: ki Nedim, Türk ve Istanbul bir mahsulüdür. H. noo'den II44 1743)'e kadar devam eden bu senelik hadiselerin türlü türlü te'sirleri San'at felsefesi müdlifine göre N edim'i anlamak için bu kafidir; fakat öyle mi? Ayni hemen hemen Sami'ye, Münif'e, Vehbi'ye de, az-çok farklada izafe olunabilir. Görülüyor ki bu kadar N edim'i onun san'at edebi nüfu-

USÜL

33

zunu hiç anlamamak demektir. Taine ve Brunetiere'nin zahiren ilmi yüzlerce münekidden sonra tekrar tedkik ve tenkide fakat bir daha tekrar edelim ki tabii tarih ile tarih fark, bir derece henüz yok edilmesi bir mahiyet Hakiki badiselerden için tabii tarih tabiat alimlerine mevzuumuzla mütenasip usuller, lahlar Usul kadar ileri mülahazalar gözönüne hedefi adeta kendi kendine ortaya Edebi metinleri anlamak, ve orijinal her san'atkarda rastlanan o devre ait unsurlardan için, biribiriyle mukayese etmek, sonra o metinleri nevi'lere büyük mukallideri benzerliklerine göre eylemek, edebi eserlerin itibaren tekamül ve ve bunda te'sir icra eden muhtelifnevi'de arnilieri göstermek, nihayet her fert veya her zümrenin fikri, manevi ve ahlaki o muhit ile münasebetlerini bulmak, eski deviderimizde o devir edebiyat ve ilimlerinin bizdeki te'sirlerini, dcvirde ise Garp te'sirlerini dereceleriyle ve zaptetmek. .. Bu uzun ve zahmetli yolunda ilerilernek için muhtelif tarzlara müracaat olunabilir; subjectif ve hissi dayanan bir tahlil, makul ve uygun usuller olmakla beraber kafi Maddi vesikalar, harici tahliller ile meydana indi hükümlerle tefsir etmemek için, matbu' olmayan metinlerin tedkiki, kitabiyat takvimiyat, teracim, metinler tenkidi, lisan tarihi, ilimler ve sefe tarihi, adetler tarihi, güzel san'atlar tarihi, siyasi tarih, hatta arkeoloji gibi sair bütün tarihi ilimiere müracaat eder. Her husus! mevzu elde edilebilecek bütün elde ettikten sonra, icabeden noktalarda ilimierin müracaat edilerek, uzun tahliller netibir mütebahhirane terkib vücude getirmelidir; o muhve bilgilerin, derecelerine uygun &urette tertiedebiyat tarihçisinin kudret ve manevi ne ve pek tabii olarak bir kat'i usulden mahrumdur. Edebiyat

-

III.

34

TÜRK

TÜRK EDEBiYAT!

USÜL

Bir metni evveH't onun demek. tir. An'aneler ve bilhassa kita,biyat sayesinde buna muvaffak olabiliriz. Türk bir Fuzuli:'nin, bir N evai'nin, bir Galib'in mevcudiyeti an'anelere bir bilgidir; fakat edebiyat tarihimiz hiç tedkikat gibi, , orta ve yüksek dereceli mekteplerimize bu yolda derslerin da pek yeni daimi ihtifaller ile mazinin büyük borçlu hürmetler gösterilmedi. ve bilhassa eski eserlerin hemen hepsi ve meçhul an'aneler, bu hususta bize kafi derecede rehberlik edemez; binaenaleyh her evvel yola müracaat mecburiyetindeyiz; fakat, bu hususta· ki fikrimizi biraz ihtiyatla ifade edelim; çünkü, her gibi kita. biyat da memleketimizde pek iptidai bir halde, adeta tohum Biz, Türk bibliyografik malumat almak istedikleri halde meydancia mazbut ve müdevvin biqey ve binaenaleyh lüzumlu en muhtasar bir Türk tarihi kanaat getiren edebiyat muallimleri ile, sair tedkik bu hususta takip edecekleri en ve en kat'i Türk tarihinin nisbeten en tam bir -ilmi olmasa bileyolda tasnif edilebilir: Garb ait kaynaklar. .. b'e ait kaynaklar Alman, Rus, Macar lisanla· Türkler ve lisan ve eden ehemmiyetli ehemmiyetsiz birçok mecmualar, risaleler, kitap· ' ki bilhassa ekseriyetle evvelki Türk !isan ve ile alakah olmak itibariyle çok dikkate Turjan Orhun abidelerine, en eski Türk ait birçok mühim eser ve makaleler ile, Kutadgu Bilig, Mi'rac-Name, Tezkiretü' l-Evliya, Mahzenü' Emir Haydar, Hikmet, Babur-Name gibi eski metinleri ve sair birçok lisani ve edebi eserleri bu meyanda sayabiliriz. Zeki Yelidi Bey'in birinci cildini Türk-Tatar Tarihi ile, Le on Ca h un'un A,rya Tarihine Medhal'inde ve Hammer'in dört cildi nakledilen büyük tarihi ile M i st er Gi b b'in Os· Tarihi'nde-evvelkilerde eski Türk edebiyat ve mede· niyetine, son ikisinde aitmalumat mev·

l

USÜL

35

cuttur. Bilhassa Hammer'in ilk cildinde eserin hakedebiyat tarihi üzerinde için gayet Garb her ansiklo>rdilcrinc, o gibi !·srrlcri basan müracaat edilebilir. Eski Türk için, Mahmud \T 10 77 tarihinde ve pek çok eski Türk ihtiva eden D[viinu Lugti't- Türk eserin emsalsiz bir kaynak Henüz hiç kimsenin haberdar bu yegane Juzaladan AI i Emiri Efeneli'nin kütüphanesinde bulunuyor. Türk edebiyat ari hi gelince, evvela, Kati b Çelebi'nin gelmernek bir de zeyli ihtiva bu itibar ilc üstündür. Bütün eski tarihler, bilhassa 1/oca Tariizi ile 'Ali, Na 'ima, Cevdet, kezalik 'A'lf'nin ciltleri, Hadikatü' l-Cevami' ve Hadikatü' l- Vüzera, biraz olmamakla beraber Tarih-i 'Ata ve daha sair umumi, tarih eserleri, Hammer, Türk tarihi çok birer 'Atai zeyliyle beraber iki biiyük cilt eden tercemesi, Murad v. devrinin nihayetine kadar Türk alim ve hal tercemelerini olmak itibariyle pek Feridun Bey da itibariyle ondan kalmaz. 'Al i'nin yazma Menaile, M üstekim-zade'nin Tezkiretü'l-Hattatin'i 'Ataullah ve Zeyl-i zeyilleri i'timada malümat, tezkirderinde edebiyat tarihi müellifi mecburdur: Matbü olan Sehi , L't'f' S'l' F. . . . a a m, .'ll 'Ah d i'nin Hasan Çelebi, Faizi, Riyazf, Rüfa'i Ke+evi .r H' ' "J' ' ' U' ' asu' .. zmmet-zade, Müceyyib tezkirderi ve bu silsileden , 1 ?lmak uzre Ebu Bekir Akif Bey'in Enderun Mir' atü' Arif Hikmet ' tez . k' en, · bu ' . d' N olmayan mühim vesikalar cümleh' veya b' . · B·1za ' 'n b' için ter-

g6

TÜRK

USÜL

tip hususi tezkireler Belig'in Bursa matbu Güldeste-i ile, ona birçok zeyiller, müdekkik Hüseyin Efendi'nin ancak birinci cildini mufassal Ama.rya Tarihi, Ali Emiri Efendi'nin keza birinci cildini Tezkire-i Amid'i, bu meyanda birdenbire gelen eserlerdendir. Mevlevi için tertip Dede Tezkiresi'yle, Esrar Dede Tezkiresi ve bunlardan hülasa suretiyle son senelerde Sema'-hane-i edeb, sonra Habib Efendi'nin, M üstekim-zade'den Hatt-u Fehim'in SeflneEs< ad Efendi'nin bahis Etrabü'lEvliya Çelebi Seyahat-Namesi, lvfevzu
TÜRK

USÜL

37

haneler ile müze, ve kütüphanelerinin ve sonra, vilayetlerde tek-tük kütüphanelerin fihristieri tedkik edilmelidir; ma <mafih buralarda eseriere Petcrsburg, Viyana, Berlin, Londra, Paris, Vatikan, Venedik kütüphanelerinde, yahut hususi ellerde tesadüf da ihtimal dairesindedir; binaenaleyh Avrupa kütüphanelerinin eserlerine ait fihris.tlerini dikkatle edebiyat tarihçisi için çok Istanbul kütüphanelerinde uzun müddet da Burhaneddin Londra kütüphanesinde tesadüfen, cüz cüz eden Ansiklopedisi'nde Cl. H u geçen maddeden Tezkirelerde isimleri binlerce hepsinin mevcut bulubulunmayandan için, müverrihin bütün fihristiere malikiyeti mübrem bir ma<mafih kütüphanelerimizin matbu fihristieri çok fena ve bir surette tertip onlara fazla i
TÜRK

USÜL

birini tanzir etmesi, bir gazelinin yahut ona dair bir mütiUea beyan etmesi ekseriyetle vaki' ve dikkate Mesela, Ahmed nüfuzunu anlamak için, ona gelinceye kadar §ekli, onun bir tekamüle sebebiyet tezkirecilerin, müverrihlerin onun ve muakkiplerinin divanlaAhmed Pa§a yürütülmü§ mevzu ve ondan ne dereceye kadar müteessir oldukonun, büyük Türk veya Acem §
TÜRK

USÜL

39

de çok bir mes' eledir: ey h i dört-bq Türk §airi mevcut iken, mesela bir mecmuada tesadüf ey bir gazel, veya kasideyi onlardan etm eli? V icabeden. tenkidli bu gibi mes'eleleri pek ve üslubu, kasidenin takdim zat tarihi malumat, müracaat tarihi bu hususta kafi bilgiler te'min eder: Metinlerin sihhat ve gelince, matbu Divan'lardan yazma nüshalarla mukabele edilerek pek kolay Yazma nüshalar çok ise, biribiriyle tam bir asli nüsha vücude getirmek elzemdir; muharririn el ile bir eser mevcut olursa, mukibele mes'elesi kat daha bir §air bazan birçok def'alar Divan ile bir nüsha bulunca, onunla iktifa etmemeli ve onun tertip tarihinden sonra §airin tabii birçok eserler daha vücude dü§ünerek mecmualarla nüshalara müracaat eylemelidir. Tevarih ve Galib gibi matbu eserler, büyük bir ve i'tina ile tertibedildiklerinden, onlar bu gibi lüzum yoktur. [Fakat buna Galib'in mevcut eserlerini elde ettim.] . III. Metnin tarih ve müstensihi malum lara .tesadüf

yer, istinsah tarihi, istinsah Yazma eserlerde bu için, bu hususta mü§kilat çekilmez. yerinin malum ne gibi elde muhtaç tarih ve istinsah müstensihin bilinmesi ise, eserin inti§ar sahih olup bildirmek itibariyle dikkate Mesela bundan dörtyüz sene evvel Tebriz'de bir yahut üç önce .Hamsesi'ni elde etmek, Maveraünnehr ve Azerbaycan Anadolu Türkleri'nin fikri münasebetlerini gösterrrck çok mühim bir vesika bulmak demektir. Bu gün Fuzuli hayatta iken bir Fuzulf bulacak olsak, §airin daha o zaman §Öhret

' 1

TÜRK

USÜL

kazanma dairesini saltanat kadar farzedebilirdik. Bu gibi faraziyeler mutlak bir hakikati haiz olmasalar bile, icra edilecek sair tenkidli tahkikat ile belki de mevsuk ( authentique) bir mahiyet alabilirler. IV. Metnin kavramak ve tesbit eylemek, yani muhtelif tekamül devirlerine göre kelimelerin, cümlelerin husus! ve tabirlerin delalet ' . tayin etmek gelir. O devir suretiyle cihetleri, mitolojiye anlamadan bir metin fikir beyan etmek mümkün olabedihi ise de, bu sahte mütebahhirler tagözönüne her gün görülüyor. ki, metnin V. Bütün bu gibi ilk mevzuu üslubu nükte ve incelikleri, hususiyederi tedkik edilmelidir; edebi ve binaenaleyh daha fazla enfüsi olan bu tedkik edebiyat tarihçisinin meziyetleri faaliyet icra edecektir. Metnin fikri, hissi karane kuvvetini tayin etmek demek, eserin bizim bedii te'sirine meydan vermek demektir. Burada lisan ve üsl"up cihetiyle kendinden öncekilerden ve dan umumi tehassüs ve tefekkür gibi ruhi hususiyeder meydana umumi ve ifadeleri ve muhitinde umumiyede hüküm süren ve binaenaleyh eserde umumi hatlar, ima ile gösterilmekle iktifa edilmelidir. Bir cümlenin tertibi lauball bir bir imalesinde, ahenkli ifadesinde renkli bir seci'de bir devrin bütün ruhu, bütün teksif olabilir ki bunu zevahiri edebiyat tarihçisinin manevi kabiliyeti meydana fakat keyfimiz e, çok fazla. mesela hi ve Necati'yi anlatmak isterken anlatBir edebi eser, evvelce gibi, eserin meydana muhit ve zaman ile, muharririne göre, yani daha ziyade tarihi bir tedkik '

o

A

TÜRK

USÜL

VI. Tedkik eser ne gibi ruh halleri ( etat de conscience)'nin ve teessür (impression)'lerin, ne türlü bir tabiat üzerine nüfuzundan vücude Bunu anlamak için hal trrcemelerine, muharririn ve umumi tahsil ve tefekkür ve daha sair irsi ve muhite ait te'sirlere müracaat etmelidir. bu husustaki hemen hemen edebiyat tarihçisi daha ziyade istidlal (raisonnement)'lere müracaata mecbur kalacak ve ekseriyetle faraziyeler ileri lüzum görecektir; sair tedkikat ile o istidlallerin sihhat ve edebiyat tarihçisi için mühim bir kil edebilir. VII. Eserin nail ve icra edebi ve içtimai: nüfuzu tayin etmelidir. Nüfuz mes'elesi daima betle tev'em olmaz: Bazan çok kazanan bir eser çok geçmeden halde, uzun zaman dikkati çekmeyen bir eser de bir nüfuz edebilir. Enderunlu birinci, Fuzull'ningazelleri ikinci hale kafi birer misaldir. Edebi te'sirleri anlamak için uzun ve zahmetli bir tedkik içtimai: te'sirler mes'elesine gelince, onun için edebi: eserlerden daha kaynaklara, o devir ile alakah vesikalara müracaat icabeder; fakat bilhassa saray mürekkep gibi olan edebi eserlerimizden umumi bir te'sir, yani bütün içtimai has bir nüfuz beklememelidir. bir edebi: eser nisbeten en ve en malumat almak için icabeden bunlardan ibarettir; bir muharririn muhtelif eserleri ayni usullere bu suretle malumat ve sonra o tahlil semereleri, umumi: bir terkip ile ihya ve tertibeDaha sonra, eserler ve göre taksim ve tasnif edebi nevi
TÜRK

USÜL

.. k'l 1 ve ok uzun tedkiklere , lç d hdut birkaç tahrif edil.. d b' a ma . . d' Bu gun e e adüf edilen taksimat tes .. .. b 'h· tler teayyün ve tekarrür e B' d f'' butun u d e a ' tarihi izah ve f'k ' cereyan a ettikten sonra, ve . 1 . h k' bT a '; ve tesbit oluna a t e eseriere mü. . .. .. b t dk'klerde v . 1 butun u e h . d"l lidir. çünkü bir him bir tetebbu ta e me nl:k ren i daha adi eser7er san'at bediakuvvetle göze çarpar; o t" e iz aha hizmet ederler. v hatta ter v amaga, k dd" ettigvi halde orta , d · ta a um ' . Sonra, d eh a . 1 h'tlerinin mahsul ve mette ve adi eserler e mdu zevk ve temayüllerini, . , h dir; ey k . . eseriere müramanevi haletini üslubu yani caat o un ur ve dahinin . . v . ve ve ' o"1 çu"1"ur. edebi yani edebiyat ile Edebiyat so,n. te . 1" ce burada çok dikkatli cemiyetin te ge ilim narnma h oyuncag k davranma ve mu a . d 'dd tle icabeder. ··f 't t en e . sahte ve a "b'd . b' bir elde .. .. k 1 e , , Boi e dikkatli tahliliere ihtiyaç gösteri:; sonrald' me ' u k rluk e e e ilimlerde, mevzu zo vuzuhsuz bir . de o k a d ar o mayan ve

.

Tl

çok t .

* .

..

1

d bir neticeye varEdebiyat ça a aruz dü. . h d kika ata ara m . mak er a .. tedbirli ve basiretli ve ona gore . . . . . 'f: ki malumattan esaa b d . enfüsi .k' · k ma dah a c:az 1a b' vu"s'at vermekle bera er, , bu b' h C lardan Mesela, umumiyede ( a a . i maedebi hadiseler san metinlerden lumat, daima ve Metinmetsiz ve mevsuk olmayan ayna

TÜRK

USÜL

43

lere ve kaynaklara olan derecesini anlaki, müdekkiklerimiz birçok edebi mahsullerin hakiki isimlerini, tarihlerini bilmiyerek sarfederler. Mesda, Sinan Tezarru'-Name'sinin hakiki ismi ile, Carib-Name'sinin isimini, ancak son zamanlarda meünlerde icra tahkikat ile Sonra, ayni mevzu muhtelif biribirine hiç gözönüne çünkü en müdekkikler bile bir kaynak ile iktifa ederler. Tezarru'-Niime'yi matbu ibaret zannederek ona göre hüküm yürüten, falan kitapta o yolda bir iddiasiyle mevcut olmahükmeden edebiyat müverrihlerine çok tesadüf edilir. hususunda tedkiklerde bilmiyenler için umumi olan bu kusurdan edebiyat tarihçisi

VIII. Edebiyat tarihçisi evvel hiç i'timat edilerniyecek menba'lardan fakat müesses kanaatlerini hertaraf etmelidir. i'tibariyle sahip olmak ve ve tedkik memleketimizde henüz birer mefhum gibi olunher bilgi hüküm süren mutasallifiine, umumi ve ekseriyetle telakkilerden edebiyat tarihi de kurtulamaEdebiyat tarihi yahut bu mevzu ile alakah makaleleri biraz tedkik edersek, bu derhal tezahür eder: Ziya mesela Hariibiit mukaddimesinde filan ve falan ne gibi mütalealar ileri sürdü ise, herkesten ayni hükmü ve her kitapta ayni mülahazalara tesadüf edersiniz. Harabiit'ta, mesela Galib'in Hüsn-ü için cihana diye, herkes, sair isnad ederler; halbuki bunlar Galib'in tedkik etmek dursun, hatta görenler bile pek Bu tasalluf ( snobisme) illeti, son derece üzüntü ile i 'tirafa mecburuz ki ihtiyarlardan çok ziyade gençler hüküm sürmekte ve mekteplerimiz, en zeki talebderi fena birer mutasallif olarak fikirleri derhal biribiriyle münasebet ve hiç tam bir huzur

44

TÜRK

USÜL

. · o1ara k ' bugün eskiler 1 .am , d lar ya Ziya . · b'ld' · z yegane a am , h . yahut KudeEb.. · Kütüp me ' l . Eslaf gibi risalelerde gördümadan Birkaç Osman da isimle' d . h a. . on cehaletimiz bu rini biliriz. ha mesela Türk · k'1 gence . , kesif iken, herh ze , h Edeb-ryat . , "1" .. mer umun . 'h . nin tekamu unu . h 1 en 1, tiylea ça dan ma uma k d' . d . cehalet, .. d en e .. h o . b d'h' göstermese, bugun er . k dar ve e d'k' insana her. o a ht rast gelmez .. bilgi bu kada: sa e 'h' .. tedkik etmek , , ll 1 d tan . usu er e e e . .. '1 1 dan vvela bu gibi ve muta ea ar ' a d am, e b b aatteessüf hala anlaettikten sonra era er m 1'h' 0 1 akla d Pek basit ve be m d b' t tarihçisini tedkikle'h 1 d n sonra e e . bu at er e. k' 1 da edelim: k b' no ta rinde mu , miyetten tenkidi ve fel'kl . d ve umu e k k ' ve b' tarihi . · b, t tan ço . . sefi amanla ala'ka1 o1a b'l ecek her nevi' . . anlamak onu . . 1 b' edebi hadiseyi . . h lb e ihmal a . h Eski edebiyat bir nevi' sebeplerle ka teessüs etmesini kiyerine ondan Aur e d taklit olu' .1 . cem e e . d . . kimisi son e misi Garp te nacak büyük kimisi nazireGalib'den büyük, .e isnad ediyorcilik illetinin eski vukua gelmesinde . b k d r a 1 lar; u a. si alakah olabilir. M es' ele, on bu . h k'ki ve olmayan bir su, · en·nin a . .. · tarz ve te . . b' debiyat za, · d e · · d t rette e e . . 1 · hakiki een 1 d man d a b u"t"n u bu uktedir olma .. ve kavramaga m n cihetlerden biri de, en mu: U mumiyetle i ue messil (maximum)' en, ) beraber, temayu en

ile zihnimizin

A

TÜRK

USÜL

45

i'tiraf edelim ki en yüksek, en intihfiz (extremes) en mümessil ve en enmuzeci acidediyoruz; halbuki yüksek ve intihfiz vak'alar, istisnai hadiselerdir: Onlar azami haddi göstermek hususunda mümessildirler. bu kabil hadiselerdendir: Hüsn-ü devrin hakim temayülleri ve ziyade, Galib'in san'at gösterir; A vni, Hoca N et, Esrar Dede, Pertev Efendi, eserleriyle o devrin daha ma'kesleri, yani daha ö nek eden hadiseleri vasati haiz hadiselerin umumi olmak itibariyle daha göze çarpan bir mühaiz edebiyat tarihçisi onlar araen örnek edenleri ve tedkike mecburdur. Bütün o orta eserlerin üstündeki ve ehemmiyeti, hususiyeti ancak, o suretle Orta bir zümre toplamak ekseriya mümkün Prof. Lanson bu hususta Mornet'nin usulünü ediyor: Biribirinin aksi ve olan tarih müvazi silsildere (müteziiyid) bir halde ileriiyen silsile yeni temayülleri, eksilen cihet ise, içinde maziden sürüklenip gelen, yüz gösterir. Umumiyede bir gibi olunan gelince, onlar da -Lanso n'nun pek güzel hulasa veçhileihtimaller gelir: eserlerin mecbur olabilir.

r.

sönük 2.

Esasen olabilir.

3· olabilir . 4· me ile olabilir.

yeri

olan bir hücum

ile, için son darbeyi

veren bir harb

ala-

birçok zihinleri bir noktada temayüllerine uygun bir fikir meydana

bu ihtimalierin hepsinde de, edebi eserlerden sonra meydana cnaleyh onu anlamak için orta gözden

olmave binahadiseleri asla Bilhassa bi-

r TÜRK EDEBiYATI

TÜRK EDEBiYATI

USÜL

zim

hiç ancak uzun bir bekleme devresinden sonra ki, biraz da ve ve ileri gelen bu gibi hallerde, yine orta eserleri anlamak ve bu suretle o devir zevk ve temayüllerini tahlil ederek sebeplerini meydana icabeder. Edebiyat tarihi tedkiklerinde, tedkik mevzuu yükselip umumiyet hakikat ve kat'ilik de o nisbette azaive basit mes'elelerde birçok re'y ile hüküm beyan edebilirler; fakat basitlik yok oldukça, hükümler gittikçe daha biribirine uymayan ve daha birer hal alabilir. Bütün manevi ilimiere has olan bu. n_akise edebiyat tarihçisini Nisbilik (relativite) ve ve müverrihin manevi sihhati ve selameti için pek Sahte benzerlikler ve müfrit ta'mim (generalisation)'ler üzerine, daha basit ilimierin taklit suretiyle, zahiren ilmi binalar kurmak ne kadar muzir ise, edebiyat tarihinin tavzih ve hususi usullerine uygun olarak da o kadar verimlidir. '



o



son kadar, Türkler'in fikri ve hissi tekamülünü muntazam bir silsile bir edebiyat tarihi vücude getirmek için gelen tabi' olunacak usulleri fakat vazih bir surette Evvela tahlil ( analyse), sonra terkib ( synthese) gibi iki büyük noktaya bu uzun ve bilhassa ikincisi büyük ve bir isti 'd ada çünkü tahlil, birer birer halde, terkib, tahlil neticesinde elde mezc ve tertip ile, hakikatleri en küçük noktakadar ve umumi çizgileri ile tesbit eder. M o n o d 'nun gibi, insan tabiat hadiselerini, bütünü ile anlamak maksadiyle tedkik ediyorsa, de, cemiyederin ve onu idare eden ve tekemmüllerin büyük çizgilerini umumi

USÜL

47

ile anlamak ümidiyle tedkik eder. fikrin bu tem' 'h' b" "h. . ayu u, ru. tezahürü gibi telakki umuen . mevzuu etmesinden nazar tahl"l . , e parça. , h terkip ile ihya ve tesbit etmek, bir idd" ru h . . . Max N ordau'nun veç h"l e, her tahli: ile O parçalar eski kül ve hiçbir veremez; halbuki terkip kat ve hakikate daha ve ve terkip, tamamlayan acidolunabilir.· Tahlilin eh · · .. . . . . gelen t k .d . . n, er k"b" e ve yarareasma tahlilierin mahsulü olher kilidi açan sihirli bir anahtar tarihçisi terkip hususunda k k d" d'd anca en a ve a ile, bazan ile h go·· st · Bu h es k sözlerimize ilave cihet, ilmi fikir ve Fustel de C ou anges ' a h , . . . . ur günlük terkip için senelerce tahlil o



o

Edebiyat . . tarihine hevesli her Türk genci , hen··uz · ' ma bu b··uyu··k , 'b"d . . . . ve a e usuller dairesinde hiç olmazsa birer ta çünkü, vücude gelecek bu buyuk v: Türk milletinin boyunca muhtelif fikri ve hissi ve 0 muhtelif _göst:ren_ Türk milli vahdetini göste:.erek, ayni vahdet gayesine sevkedecektir. Turk bundan daha asil ve mukaddes bir hedef tasavvur olunabilir!

Related Documents


More Documents from "Debby Hendrawan"