Ruhi Pak

  • Uploaded by: asdf
  • 0
  • 0
  • February 2021
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Ruhi Pak as PDF for free.

More details

  • Words: 27,875
  • Pages: 99
Loading documents preview...
Rûk-i Pâk (Bir Şâzelî Ş e y k i n i n Vasiyetleri)

1. baskı — İstanbul Mayıs 2 0 0 8 Ö z g ü n adı: er-Rûku'z-Zekiyye

el-Mevsûme

bil-Vasiyyeti'z-

Zehebiyye

Yazarı: Eb u'l-Peyz el-Munûfî Arapça neşir: Hicâzî Matbaası, 1 9 4 9 , K alıire İ S B N : 978-975-9016-67-8 Yayın Editörü: Yusuf Özbek Tercüme ve Dizgi: Hamdi Yıldız Redaksiyon: Yusuf Özbek Kapak: S ali k P u l cu Baskı ve Cilt: El ma Matbaacılık İsteme ve Haberleşme Adresi www. ocakyayincilik. c o m

OCAK YAYINCILIK Millet Cad. Gülsen Apt. No. 19 D. 9 Yusufpaşa Aksaray, İstanbul Tel: (0212) 6 3 3 6 4 7 7 Faks: (0212) 6 3 3 6 4 7 8

BİR ŞÂZELÎ ŞEYHİNİN VASİYETLERİ

RÛH-İ PÂK

Feyzî Medresesinin

Rehberi

es-Seyyid Ebul-Feyz el-Munûfî

YAYINCININ

ÖNSÖZÜ

Âlemlerin Rabbine hamdü senalar ile O'nun Resûlüne ve pâk Ehl-i Beytine salât-ü selamlar olsun... Mısır, tarihi geçmişi ile birlikte, tarikatlar açısından sadece Afrika'nın değil tüm dünyanın günümüzde de en renkli ve canlı manzaralar arz eden bir merkezi konumundadır. Bilindiği üzere Aktâb-ı Erbaa denilen Dört Kutbun iki üyesi olan Ahmed elBedevî ve İbrahim-i Desûkî, Mısırlı iki büyük velidir. Günümüzde salikleri, müridleri ve sevenlerinde yaşamayı sürdüren bu ve diğer köklü tarikatların tarih birikiminde kendi iç dinamiklerini oluşturmuş olduğu göze çarpan bir durumdur. Toplumda yadsmamayacak bir etki gücüne haiz tarikatların kontrol ve yönetiminden sorumlu resmi bir kurum olarak muhtemelen dünya üzerindeki birkaç meşihat (şeyhler konseyinden) biri de Mısır'dadır. Bu ülkede yeraltında "örgütlenmiş" ve "gizli" faaliyet gösteren tarikat söz konusu değildir. Bu şekilde sahteciliğin önüne geçilmiş ve bu kurum sayesinde yüzyıllar boyunca çeşitli tarikat kolları toplum içinde etkilerini aktif bir şekilde korumayı sürdürmüştür. Bizde ise Cumhuriyetle birlikte ortadan kaldırılmış ve tarih sürecinde Osmanlı yönetim düzeni içinde yer almış böyle bir kurumun işlevini başarılı bir şekilde yürüttüğü bilinmektedir. Sadece Mısır'ı değil, tüm Kuzey Afrika'yı etkisi altına alan büyük tarikatlardan birisi de kuşkusuz Ebu'l-Hasan eş-Şâzelî'nin tesis ettiği Şâzeliye tarikatıdır. Sultan II. Abdülhamit'in de bir Şâzelî müntesibi olduğu göz önünde bulundurulursa İslam coğrafyasında Kuzey Afrika merkezli olarak bilinen bir tarikatın bile, gönüller üzerinde ne denli tesirli olduğunu anlamak mümkün olabilmektedir. Türk halkı, bilhassa Osmanlı döneminde, başından beri Hanefi mezhebini benimseyip sürdüre gelmesine rağmen,

6 tarikatlar mevzubahis olduğunda dünyanın mevcut pek çok tarikatının "meşrep'lerini sindirebilmiş bir toplum olarak ilginç bir manzara sergilemektedir. İşte Mısır'ı etkisi altına alan Şâzelî tarikatının bir şeyhi ve mürşidi olan, Munûf kasabasında dünyaya gelen yazarımız Ebu'lFeyz de 19. yüzyıl sonlarında dini ilimler yanında Batılılaşma hareketi ile birlikte Avrupa'dan gelen bilgi birimini de alarak her ikisini de bünyesinde yoğurmuştur. Daha sonra ise toplumda Batılılaşma hareketinin getirdiği olumsuz etki ve yozlaşmaya karşı onları uyanık tutup direnme gücü kazandıracak tatmin edici reçeteler sunarak Mısır halkına ışık veren aydınlar zümresi içinde yer almıştır. Batılılaşmanın getirdiği yozlaşmaya karşı İslâm ulemasının bayraktarlığını yapan "Aydın Zümre"nin bir üyesi olarak göze çarpmaktadır. "Bir Şazeli Şeyhinin Vasiyetleri" alt başlığı altında okuyucuya sunduğumuz bu eserinde yazar, o dönemde yaşayan müridlerinin ihtiyaç duyduğu bir yaklaşımla onların Kur'ân ile olan bağlarını sağlam tutacak bir tutum sergilemiştir. Kullandığı ifadelerden yozlaşmaya karşı müridlerine ihtiyaç duydukları marifet birikimini kazandırmaya çalıştığı anlaşılmakadır.

YAZAR HAKKINDA Soyu (sallallahu

Peygamber aleyhi

vesellem)

efendimize dayanan Şeyh Ebu'l-Feyz, neseben Hz. H a s a n e f e n d i m i z e dayanmakta olup Şâzelî tarikatına mensuptur. 31 Mayıs 1892 yılında Mısır'ın Munûfıye kentinde ilim ve faziletle dolu bir ailede dünyaya geldi. Babası hâkimlik görevinde bulunan eski Ezher şeyhlerinden biriydi. Annesi d e ç e v r e d e ilim ve irfanı ile bilinirdi. Anne tarafından dedesi ise döneminde velayeti kabul edilmiş büyük salihlerden biriydi. İlk çocukluk d ö n e m i n d e yakın çevresindeki büyüklerinden d ö n e m i n m e ş h u r klasik İslami ilimleri olan fıkıh, hadis gibi zâhir ilimlerin yanında pozitif ilimlerden d e bazılarını tahsil etti. Bunları topluca s a y m a k gerekirse şunlar sıralanabilir: Astronomi, metafizik, felsefe, fizik, kimya, edebiyat, musiki, dinler tarihi v e tasavvuf bilimleri ilk akla gelenlerdir. Ç o c u k l u ğ u n d a n itibaren ilahi ilgi v e inayete mazhar olan Ş e y h E b u ' l - F e y d hazretleri d ö n e m i n d e yaşayan mürşid-i kâmillerden biri, rüyasında P e y g a m b e r efendimizi ( s a l l a l l a h u aleyhi vesellem) görür v e k e n d i s i n e isim v e adres vererek falancaya gitmesini v e ondan tarikat talimini almasını bildirir. Bu şeyh hazretleri, aileyi bularak aile büyüklerinden bu k o n u d a izin ister v e k e n d i s i n e izin verilir. Böylece Ş e y h E b u ' l - F e y z h e n ü z daha çocuk yaşta ruhi terbiyenin sistemli yoluna girmiştir. Ş e y h S e y y i d M u h a m m e d el-Akkad hazretlerine bağlanarak Şâzeliye e l - F â s i y e v e e l - M e d e n i y e ez-Zafıriye v e Şazeliye Halvetiye

8 tarikatlarına intisap olur. D a h a sonradan tarikata bağlılığını Arif-i billah Ş e y h N e s î m u d d î n e d - D e r e m e l l î hazretleriyle sürdürür. 1922 yılında çıkarttığı L i v a u l - İ s l â m dergisi o d ö n e m d e ilk olarak yayın dünyasına çıkan İslâmi bir süreli yayın olarak kabul edilir ki, derginin İslâm çağrısı açısından etkisi h e m e n kendisini belli eder ve bu tesirinden dolayı da ardından d ö n e m i n ünlü İslâm dergileri olan N û r u l - İ s l â m ve E l - E z h e r dergileri yayın hayatına girerler. Ş e y h E b u ' l - F e y z ' i n meclisleri bilim v e edebiyatla nam b u l m u ş d ö n e m i n b ü y ü k ulemasının sürekli b u l u n d u ğ u m e r k e z halini almıştır. Bu meclis, 1918-1926 tarihleri arasında aralıksız d e v a m etmiştir. Ardından birlikteliğine birçok seçkin bilim adamı ve arifleri ve ünlü edebiyatçıları katan E b u ' l - F e y z , 1927 yılında "Sufiler F a k ü l t e s i " n i kurar. Yine aynı d ö n e m l e r d e B e h l ü l adıyla ilmi ve felsefi bir dergi daha çıkarır. Ayrıca vefatına kadar yayınlamaya d e v a m ettiği v e oldukça hüsnü kabul b u l m u ş olan e l - A l e m e l - İ s l â m î dergisini çıkarır. 1947 yılında Şazeliye tarikatının F e y z i y y e kolunu kurmakla görevlendirilmiştir. E k o l ü n d e birçok bilim adamı, mutasavvıf, edebiyatçı v e düşünür yetiştirmiş olan Şeyh E b u ' l - F e y z 12 T e m m u z 1972 yılında yerine halefi olarak yine kendi ismini taşıyan M a h m û d E b u ' l - F e y z hazretlerini bırakır. Bizzat k a l e m e aldığı eserlerinin sayısı kırkı g e ç m e k t e d i r . Bunların içinde bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Vahdetu'd-din vel-felsefe Meâlimu't-tarîk ilallah el-Medhal ila't-tasavvuf el-Vâdi 'l-mukaddes Sîret Seyyidi'l-Mürselîn Tehâfe tu'l -fe l âs efe Kitâbu'l-vucûd ed-Dînu'l-mukârin Hikmetu'l-İslâm

vel-ilm el-islâmî

E b u ' l - F e y z , bunlardan K i t â b u ' l - v u c û d , u n , yazıldığı andan ancak yüz

yıl

sonra

anlaşılabileceğini

söyler.

Ayrıca

bu

kitapla

ilgili

y o r u m u n d a A b b â s el-Akkâd, içindeki d ü ş ü n c e genişliğinden dolayı şaşkınlığını gizleyemez. Allah k e n d i s i n e gani rahmetinden bağışlasın v e okuyucularını da ilmiyle feyizyâb eylesin.

ÉI¡S¡ \

¡»-i3- J ' ¿r®*"

^

«¿Íp AÎJU fy ^ j j Új cJtLLl

U

^ Jbj ¿ I )> > ¿ 4 J8/L J/ /C J O®S ' SJ ?S

(AA

t

s

t

•çs?

i

Jij e jlSLaj öL»j Jİ^J U-U=> ¡bnJ-l y&U¿ c ^ J i j Oj*J.I ifjîSü

e

(JiP-Vl ( j - J ^ I (J^UaJl ¿it ¿y.

• ^

\ . V FRWMI I J J ^

ıj^

N

s

(

j t ç^jLit

s

s aü

* s

a

s

J

IjJL^ S

/

fi

/ o / o ^

ÜJ ^UILTJL

U

(YA L- ÏJJ-) ^ » Û Î ÂâlST üi J l L j î ¿¿jJi

cJ-¿aiJl c u ^ «jL^ilj cJjJ-l S y J AJ 1 ^^İP J

jj-ä ¡«-»yi o ı ^ j Cj^iLi

"jjj^j

Ü^1 •f-frl

¿y

Jjy^j

<jj-y>y¿ U (j^î

Cs^j



j •(JT*-«-^

^

V ÓÍ L^rlj

¿ P c ^ U j JiL*

¿ P LjJ c-üî oî

£İjT iLpljS Âı^Jlj U a J C-JI^JI ülT ù l j ^ LjiÄt-i e l i . U U S ' Â^J

Oj ( j j

ÜJ^O

ß.

jviSl ¿y Sja^j L^xjUJI ¿r*

¿^r* ¿J-taj

cl^AİjP ^Lp Lftjj^lj y»T ^

JLJ

CS^^P li^i j j - l

¿y

f. j

^ ^

Le. Ó^-Ñ/IJ

¿Ijí JSC] üü Igl«^

tUjJj^ <üi J j Jvaj jl j

-Ifrk-i ij^Jrlj

¿Í. 1 ¿P

^^Ip LftLf'jî t L ^ » J u ± y i j 2i lü

til c L ^ ' J (3 ( ^ V j J j ^

LJ'J ^

^ J J^M 1 J^hij J 5 ^ < 3 ^ '^-»-^J W j - 4

j

^jp

s-* 5 J ^ j ^Vj ^ .j

(JjlLl ^yj.àll JJİ ¿

i

JJ^ « ^S"

Rûh-iPâk

d

ü

R a h m a n v e R a h i m o l a n A l l a h ' ı n adıyla

"Çücümün ölçüsünde ıslahtan başka bir şey istemiyorum. Başarım ancak Allah'ın desteğiyledir. Ben, yalnız ona güvendim ve yalnız O'na yöneliyorum." (Hud 88) İslâm'ı, yapısı güçlü, temelleri sağlam, ilkeleri hoşgörülü, yöntemi net, delili açık ve her zaman ve zemine uygun kılan Allah'a hamd olsun. Ümmetlerin tümüne rahmet olarak gönderilen, en uygun yolun ve göğün en ulu düsturunun (vahyin) sahibi güvenilir ve dosdoğru efendimiz Muhammed bin Abdullah'ın ( s a i i a i l a h u a l e y h i v e s e l i e m ) üzerine selam olsun.

"Biz seni bütün insanlara gönderdik." (Sebe 28) "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiya 107) Ayrıca hak topluluğu ailesine, fazilet kaynağı yardımcılarına, aralarında işlerini şurayla gören, ona destek olan ve bu sayede onların şanlarını yücelttiği ve ruhlarını dine feda eden ashâbma da salât ve selam olsun. Bu eser, öğrencilerime, yakın dostlarıma ve yöntemimi kabul eden herkese özgü kıldığım vasiyetimdir. Burada niyetimin dışında anlaşılmasın diye yolumu belirtip ilkelerimi açıkladım. Her ne kadar bunlar kitapla kayıtlaıp sünnetle desteklenmiş iseler de, benim uygun gördüğüm görüşler olup isabetli bularak üzerinde yürüdüğüm çizgidir. Bu benim, tüm gücümle ulaşabildiğim en son noktadır. Noksanının tamamlanması Allah'ın elindedir. Kabulü de O'na kalmıştır. Ayrıca Allah'ın Kitabı ve Resûlünün sünneti bunları destekleyici, pekiştirici ve içeriğini onaylayıcı oluncaya dek, bu haliyle değerlendirilmesini uygun bulmuyorum. Hakka uygun ise, bu benim teminatım altındadır. Aksi halde hesabı kimseden sorulmaz, her nefse çekebildiği kadarı yeter.

12 Anlatılmak istenenin inceliğine varamamış, ihlâsla yanaşmamış, ön yargı ve donukluktan sıyrılmamış olanın, söylenenlerin anlamının karıştırılması veya başka anlamlara çekilmesi endişesi sebebiyle, insaflı davranarak bu eseri terk etmesi ve haline uygun olan başka bir şeyi ele alması gerekir. Çünkü her gönlün bir meyli ve her kalbin bir yönü vardır. Bu amelin yapılmasında kendi gücümü bir kenara bırakırım. Allah'ın gücüne ve kuvvetine sığınırım. Çünkü günahkârlar istemese de, hak yerini bulsun ve batıl yok olsun diye bu eseri veren ve ilham eden O'dur. Bu vasiyetimi, hikmeti elde etmekten ve sebeplerine sarılmaya taklidin ve donukluğun engel olmadığı, gelişmesinde olgunluğa yüz tutmuş, fıtratı selim nefislere ve şuurlu gönüllere hediye ediyorum. Mahmûd Ebu'l-Feyz EL-MUNÛFÎ

a

13

Rûh-iPâk

i i - o S d J I ' b U b j J I j îü-aıkiîl Ç i l t f l

J A 3 UÎ ÔJUAJ ^İP 4İJI J i JPİÎ ®/•

/

*

/

'

(\ - A

jj

oJ_»

/ V

/• X

o

)

o

^

0/g

j^AJı

J L p c j î J a ¡¿ISL-S/

j^JLwj ^JaJl

s

s

Ot

s

C-uS' j l (^j b — ^ ı j ^ - l jL/sjl j

¿ru^UaJi

cuií J A VJ-oj«JIj JJÂJI J:>U=> c J Î J A ÇÎÇJJJI

. ¿ ß i cIÍíxa J > J jl ¿ I i

¿iy>TJ 4JLI>- VJ ¿ M ^ j

ip

UÎ U j
(J ü i t ^ . S i U t w J l ^p ¿^îp-UI ^ C-JIJj

/-/ / /

JS' J y

4¿J*»

JA

(JÍJJ ¿ i ¿JJ¿ ji*JJ

Ä J j ájbt^Jl jjJ »-¡-iJ ^ j

jju^Utll Äüi jLp j ¿^ij-UiJl SL?-

% J i

jLki'j

j j dJJl J j ï i

J»l

^ :dJJ o J ^ J US' J i i J - (3 Ó ¿ > O ; / /Kl 0 J> Í / O i/- 9/- / // fl ^ 0 // ) W X 0 ^Jjî b <ÜİI Ijàïlâ 5jàT dJLiıPÎ j j j ^ . J a i l j /

^

o >

. . sju-di Sjj^) #0jäJLÄJ

o j»

¡Sy^

VW^

14

BÖLÜM I NEFSİN TERBİYESİ ve HİKMETLİ HOŞNUTLUKLAR "(Resulüm!) D e ki: İşte bu, b e n i m y o l u m d u r . B e n , A l l a h ' a çağırıyorum. B e n v e b a n a uyanlar aydınlık bir y o l üzerindeyiz. A l l a h ' ı (ortaklardan) tenzih e d e r i m ! A y r ı c a ben, ortak k o ş a n l a r d a n d e ğ i l i m . " (Yusuf 108) 1- Ey oğul! Hakkı hoşnut etmekte hırslı, hikmeti arzulayan ve mutluluğu arayanlardan isen, sorularıma kulak ver! Sen himmeti büyük ve azimet sahibi olanlardan mısın? Sen sözü ve işi doğru biri misin? Sen, tabiatı doğru, fıtratı selim biri misin? Her şeyden çok Allah'ı seviyor musun? Eğer değilsen. Öyle ol. Bunun dışında, insanlığın olgunluğuna, varlığının gerçeğine, hayatının sırrının bilgisine hiçbir zaman varamazsın. Bunsuz hikmetin, hürriyetin ve mutluluğun ışığının beklentisinde olma. Hidayet yoluna çıkamazsın. Derim ki; gizlinde ve açığında sana nitelediğim gibi olmadığın sürece, Allah'ın samimi kullan ve sıddıkların hayatını asla yaşayamazsın. " D e ki: Pis v e kötü ile temiz v e iyi bir değildir,- pis v e k ö t ü n ü n ç o k l u ğ u tuhafına gitse (yahut h o ş u n a gitse) d e (bu böyledir). Ö y l e y s e ey akıl sahipleri! A l l a h ' t a n k o r k u n u z ki kurtuluşa eresiniz." (Mâide 100) ^LjaJli ' I

İz^^kİ Â^sViji ¡oljl L S J — Y

* j

¿¡)l ¿f

v

Uisl;

j

ÎSLJ^JIj

UsJlj

j jjj^^Jl J.U- J

J

¿ut

* JJL" UJ-V^IJ öLO/l c^Lîj

flİRûh-iPâk jr j

^yüi

15 yi j r j

J j ^y Lg-Ü^ ^ ¿ili IIa

^L« (j (j-iJl ÖJUübij

tjijLl J l öjS'^Jlj ( j j j l

¿LİJLS'j L î j J i

j

/


/

^kJl

J j^JLA-J îuİP ASİI

/-

/

j

4jijU£j 'JiT^

\

j^AİJ^İ «dil (^OA jjJÜI ¿M

/

j ^ ı j i i j u İ^N/İj c j ı ^ j r

J obUJl

V


*AS

Jjl^.jJ.iUaJl 4jl_Jjlj ^¡(«.LJİ 2LL

/

y r dkJjl® ( <\. fU^ı » Jr * > ^flJbâi /

/

^

(XT ÜJJUI *

01

f ı* ,-JI LîsL. W 5

2- Yolumuz sırasıyla irade, riyazet, tahammül, benzeyiş, özde benimseme ve mutluluktur. Kaynağı, gizlide ve açıkta takva; zahirde ve batında (gönülde) ihlâs; öfke ve sevinç hallerinde edebi muhafazayla birlikte imanla sebattır. Her durumda Allah'tan razı olmaktır. Her işte Hakka uygun olana uymaktır; her yolda şer'i takip etmek; heveslere karşı gelmek; Allah'ın sevmediği şeylerde nefse karşı mücadele etmek; sonra da nefsi, alışkanlıkların köleliğinden, tabiatın (karakterin) vehimlerinden, rızık endişesinden ve mahlûkata bel bağlamaktan kurtarmaktır. Örneklerimiz olan, Allah Resûlü ile ashabı, yine Allah'ın diğer peygamberleri ve sadık (özü sözü doğru) velileri bu kurallarla yaşadılar. "İşte o peygamberler A l l a h ' ı n hidayet

ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy." (En am 90) "İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır." (Mücâdele 22) Hayatımızın diğer yönlerini ilkelerimize gelince:

de

aydınlatması

gereken

Uji^ /

s

j

s o

¿ O U - N I j U J J U . ^^U-N/IJ LUJLP <ÜJI - r

y

s s

s &

&

¿P

Oy

*

s

}

0}

s

& s

s

s

s

/ /

Uils JU&br aA o

3- Gayemiz Allah, ilkemiz ihlâs, yolumuz ıslah, alâmetimiz

ise sevgidir. "Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur)" (Ankebut 6) \

\

\

\

c

C4Îİİ J < ü i t ¿ ^ j AİsLİJ Î <5)1 j dUU-Pİ ¿y^j LJta

ji- ¿İ^İJ "V

iijyAij ^İP İİ y l ^y (İİİJU

s

ıSy â i l j ^ l

s

^J^J c j l p

s

s

% *

LîjJ>7 UlJüL»

L» iLrJ\ j J l J Jl jJb^J 1 ¿Js^ ¿/> J >f>tf"V j

jjJ-ljA J j ^ j J L *

Jl OJ-AU j^» 4JJ1 0 y-s

¿şi ^ ~ *

c^LJl ¿ J L i > l j câji^l İ J ^ L L » ^^Lp U S j ¿ L O ¿ r ^ j

n_JUail

o

¿f

j t

® t

o *

Ûl) ü i i LJ^P

iij^l> «3)1 ¿ 1 (»İPIJ ¿X>jj LSjIJ ^ j y

4JÜI Jti'j^ay

( i . jJ-1



/• i

/ / /Î

ç g j ü «dil

1 . jlj^s- JT 4- Oğul! Sen ve tüm yaptıkların Allah'ta, Allah için, Allah ile, Allah'tan ve Allah'a yönelik olsun. Canını, hayırlı hedeflerine ve soylu amaçlarına vakfet. Daima çelikten iradeyle, atılgan, cesur ve azimeti güçlü ol. Belalar seni kararından döndürmesin. Korku ve sıkıntılar senin hedefini küçültmesin. Söylediğin ve yaptığın şeyin hak olduğuna bütün gönlünle inanıyorsan, işinde basiretli isen, tüm gücünle toparlan, Rabbine güven ve bil ki, Allah yardımcındır. " A l l a h

flİRûh-iPâk

17

k e n d i s i n e y a r d ı m e d e n e elbette y a r d ı m eder. A l l a h elbette Kavi'dir, A z i z ' d i r . " (Hac 40) " A l l a h size y a r d ı m ederse g e l e m e z . " (Âl-i İmran 160) N^b idJJ ^ J r l

i

l )

s

jj os

kimse

size

OÎ \JJfc** d L l j ^ - M d J ü l y 1 ! <J J ^ s - ¿ J

JL-a-I 3 o

hiç

s

s

a

galip

b

-o

j^ıil L>j ct^L^jijj liI^Aİ ^ g " ' L ? £

o }

y

(»iojJÜ ¿rf l Ü I Î i-l^Pİ ^

a

a

¿1

}

oss

s s

e

e

*

i >

a

J

^

X0 . r ijT

JT

â^Juc»

f

«»Ulj^J

>8 /O // j^a^t^li

5- Oğul! Kardeşlerinin arasında onlar için yaşa. Tümünün senin için yaşadığı inancında ol. Kendini ve en değerli şeylerini yardımlarına amade kıl. Zaten sizler farklı bedenlerde bir tek ruhsunuz. " A l l a h ' ı n üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O ' n u n nimeti sayesinde kardeşler h a l i n e geldiniz." (Âl-i İmran 103) j

\ <üll

j

^ tJUp^l

cJjtl.il U 1

C.

01 c ^ b

i j Câ^Lp

aÎJI JOJ CJJ«İJİ j l t JİJLJTİJ S

S

fi

S S

S

fi

s

o

-1

^İP 4j ^-j-C.

j ^ - d l ¿ p j cJljSVb JUP^/I s

O ! j U - J İ J a i tiJU ^ r j

*

o & s

#

c~prj V

. ( Y A FUÜNI

i-Lio

çjplj

f 0

^ O

: Jü J •

0//

/ /

l ^

^ /

¿R4 UÎ U J U L » -

JU /•

9 ^

/

J ^ J ^ J

6- Oğul! Bilmiş ol ki ihlâs, amellerin ruhudur. Allah'ın yaratıklarındaki bir sırrıdır o. Kullarından dilediğine bahşeder. Ameller yerine sözlerle, tahkik (gerçeği tespit) yerine tartışma ve çekişmeyle meşgul olup ya da herhangi bir durumda

18

ı^bJi^ıi:

Allah'tan başkası için tepki gösterdiğin sürece ihlâslı değilsin demektir. Hemen de ki: " B e n bir hanif olarak y ü z ü m ü gökleri v e yeri yaratana d ö n d ü r d ü m . M ü ş r i k l e r d e n d e ğ i l i m b e n . " (En am 79) ¿ y aJLo l i v

.

¿ L > - j \ U >

(j*JiJl

01 ^

. U L i " jyia^-l

ceis'jjı
L) j J p ! j

^J^jî-IJ t «^j» .^y^

0

0

J>

yy

¿ } U j

J - ^ ' j J-**^ t

y

¿ y y

o

yo

yo y

b*JUo LUp J ^ J t i â

^ &y

>

o y

s-LÛJ yrji

f

1

ji^J y

j

ü U v f j t^l-^Jl


-V

y

' c - ^ o^ y

j-UfU

y y

ûlS' / * '

(\ \ . 4Jİ

«


7- Oğul! Bilmiş ol ki, azaların yapmış olduğu en faziletli iş namazdır. Çünkü namaz, kul ile efendinin arasındaki bağdır. Namazın kemali de, kişinin huşu ve huzur içinde olmasıdır. Nefsi temizleyen en hayırlı şey ise oruçtur. Azaları günahtan korumak ta, orucun esaslarındandır. İyilik çeşitlerinden sahibine en çok geri döneni zekâttır. Sonra sadaka da onun kalkanıdır. Her işin başı, saf niyettir. Niyetlerin en güzeli ise bilgiden kaynaklanmış olanıdır. Bilgilerin en hayırlısı, amelin desteklediğidir. Amellerin en faziletlisi de yalnızca Allah için yapılmış olanıdır. " O h a l d e , R a b b i n e k a v u ş m a y ı u m a n , hayra v e barışa y ö n e l i k iş yapsın v e R a b b i n e ibadette hiç kimseyi O ' n a ortak k o ş m a s ı n . " (Kehf uo) İİJLü ^Soil

<ülj .4İAİ

aj^aJlj (J>tU

i-ijyilj I

¿J ^j

L) - A

i^JlISj ¿JJLÜJ

Rûh-iPâk

0

19

¿t jS- y

jJlP

¡¿¿JJ! ¿übUaJl

J V j . U İ N j t ' ^ V (Jü£

¿^j

j


1*Aİ

.4ÎJ* J

ıiiL»î V J i j

O j â l k j V j AİSl rfi

S

0

(O İ Saitli)

^

ö

*

S

S

tlyrî

S

¿-^J

'

'

Cr*

8- Oğul! İyiliği emret ve iyilik ehlini sev. Elinle, dilinle ve kalbinle kötülüğe engel ol. Kötülük ehlinden olma, doğruluğun dostu ol. Onunla nerede karşılaşırsan, yardımcı ol. Yardımında ne kınamadan, ne de ayıplamadan çekinme. Bu yaptığının karşılığını Allah'tan başka kimseden bekleme. De ki: Kendi nefsim için ne faydaya sahibim, ne de zarara engel olabilirim. Sadıklarla beraber ol ki onlar; " A l l a h yolunda savaşırlar, hiçbir k ı n a y a n ı n kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın d i l e d i ğ i n e yönelttiği bir lutfudur. A l l a h ' ı n lutfu v e ilmi geniştir." (Mâide 54) L» yas-j ¡fi

y

ı_ü?lj

¿^2* s

s s



fi

s

s

s

Jlâj bJUfi s

s

s

s

î^aJ! (3 AİaJj idLjj UJ; dJju . 03

^

s

s

X

(Jl

s

LJta jî

&j*iı •

fio

s

}

s

.¿j Ij

<3 U-ij 0

g

0

^J® ¿ r ^ " 1

/

s

J*Jy /

0^0 •

9- Oğul! Her zaman Rabbine güven. Dinde ince anlayışlı ol. İlmin yakîne ulaştıranını talep et. Yardımda Mevlâ'na sığın, böylece, sapasağlam mağaraya ve korunaklı kaleye sığınmış olursun. " A l l a h ' a çağırıp h a y r a v e barışa y ö n e l i k iş y a p a n v e «Ben M ü s l ü m a n l a r d a n ı m » d i y e n k i m s e d e n d a h a g ü z e l sözlü k i m vardır?" (Fussilet 33)



¡ g p ^ D ^ J İ

¿ U i jt-Lo ^ j i\CUÂİ^

JİJ dİJj^J- -LP

V

L - ^.

¿JL ¿ İ L « â UJJÜ J İ J ^ J J y i T ¿ L I P ¿¡I

(jJİ.1 jAP <_£JJ>1 Oli ÎLÎ^U s

0 ^

s

d/H

_____

s i s

I ^

s

il

o •

^ P l

J j l i İ ¿L'l

y y

flj—a

^

'

L j njsJ>\ '

OlT ¿ ¿ j ^

^ J l

(YY frlj-NI Sjj-.) 4 % ~ » >

y ^ j J-^J

ıo- Oğul! Hür olarak yaratılmışken, şehvetinin kölesi olma. Kalbini heveslerine teslim etme ki o zaman, Allah'ın üzerindeki nimetine nankörlük etmiş olursun. Dünyaya karşı zelil olma, seni en berbat yollarında dolaştırır. Ne kadar da boşa çıkan bir uğraş bu... Hevana boyun eğme. Çünkü heva, hidayetin düşmanı, körlüğün ise ikizidir. "Bıı d ü n y a d a kör olan, âhirettc d e k ö r d ü r . Yolca da d a h a sapıktır, o . " (İsra 72) lg_y£Pti

(3 d i i p j l j j l j

iJüL L j b j T

^ J ^ O t L s o l y j l P »^JİsIj cLg-Âjji»

0 / ¡fl ^ ^ B^ÖJ^

î fl

l i j 1j i î l j i J Ü I

Ğ s*J

y^

liljaJL. J J ü J t l p - l i -

>

o ¡9 ^ S s *

9-

— ^^

& SS

^-A^J J tboLS ¿ ü

^ ocö

• £ i*

0 j j A f A «J& (¿19 ' J j T İ j ö l k j J l J^ı cAjÜ? /

S

S

s

11- Oğul! Uyanık ve tedbirli ol. Şayet nefsin seninle bir işte mücadeleye girerse ona isyan edip hâkimiyetine al. Gittiği yolun tam tersine git. Onun isteğinden başkasını dile. Bu durumda onu idare etmesi kolaylaşır, dizginleri çekilir ve tahakkümü durdurulur. " K o r u n u p sakınanlar, k e n d i l e r i n e şeytandan bir dürtü gelip d o k u n d u ğ u n d a , h e m e n A l l a h ' ı hatırlarlar. İşte o a n d a g ö r ü l m e s i gerekeni görürler." (A'raf 201)

^

(PRûh-iPâk

2

/

¿^yjj JL*J

y

¿UL> J

¿ij^jü

J J S ' J JBI-

cdİJj

j

cuü^

¿Jüî ¿J

i

jjpij

J dişli

JIJÜı O İ A

(J

C J J U J

JLp J-fcpli t d l i j j jAÂ* j a cİİJj«J db°jJ

y

y

¿JUIB Ü A

* *

j ^ j aAS> j r y j 4^-1 j

dü^A

(.¿JÜlj ttd-Lrjl dJJlAl

tıdijji dJjL?- (j

SI U s

J IİSJ
O

41Lı s

tSLİUlty

JaS dU^J S-ÎU^V <ül jJlp!J OJİI J l d l b

j a SLJ-I di^Aj ^JJI 01 jvIpIj ¿¿jdüU y

SÎJ

-) Y

O J I

O s

y

£ 4 1

y

m

y

m »J OİJ ¿uJÜaJl 0

x

05

^^

(\ • i ltJjO ®4JUaiJ ¿ T j

j

/

/

¿ L J &

fi

y

& y

L

y

P

Oy y

y

y

& *

y

lil ¿UÜ cJUâ Ö\i ¿3j-jaj O/

y

o

A

y

y *

^ ^ ¿ t a ^ OJj j A

&

Ay

y

y

oi-SılT

12- Oğul! Bilmiş ol ki, sen cihat için yaratıldın, rahat için değil. Belalara maruz kalmak için yaratıldın, afiyet (sağlık) için değil. Bu dünyada kaldığın sürece, büyük çaba, zorluk ve belalara maruzsun. Sonra da varacağın yer ölümdür. Bilesin ki, kalbinin kesin selâmeti, Rabbinin rızasına kalmıştır. O n a itaat et, O'nu sev ve O n a tevekkül et İd, ebedilerden olasın. Bil ki, sana hayatı bahşeden, ölümüne de maliktir. Şeklini çizen, rızkını da takdir edendir. Nefsinin kurtuluşuna çalış. Hayatında iken ölümüne hazırlan. Bu gününü yarın için kullan. Rabbinden başkasına kul olma. " A l l a h ' ı bırakıp d a sana f a y d a v e y a zarar v e r m e y e c e k şeylere tapma. Eğer b u n u yaparsan, o takdirde sen m u t l a k a zalimlerden olursun. Eğer A l l a h sana bir zarar d o k u n d u r u r s a , o n u y i n e O ' n d a n b a ş k a giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O ' n u n k e r e m i n i geri çevirecek d e y o k t u r . " ( Y u n u s 106-107)

22 o l ¿ 3

J L ^ â l j ¿JLİî JLiljj LJJJI

tdl«® ^ ^ J

dJJ t i d J L - i J

(j A J ( ^ « ¿ ' J Jİ lı—Ja?-

sjiii^

^tiaJ 1 ¿ J 1J - İ T li!İL> d i i J j

ÜAjP-

_>JLSJl JLiî j î «tflij t l i V


e-U^Jl J ÂjaiJ ^ A

y y

y

y

y

'J-^JJ

y

y

A A

y ^y

y

yo

jU ¿b

y

yo3

A

A

o y

y

y

y

y

syb

y

y 0

y

y^

o

y

o A

y

& y

y

0

/

A yo y

Ay

y

y

y

y

o y

A

y yy

o

ifiyy O y

yo£

JJJÜİj igj ı j i u k ı j LJJÜİ y A

o

y

Ü J L-J«-ÜL Û L ^ D L O J J * U J # ( A ^ J I

iJr,)

JLİ

¡ p a y

İJİ o j l a i p UbT j p yy

j

is-j^r OÎ (»İPİj . U Nli-il LayS"î LijJl <J

A y

/ fi

0J&J

O j j t j j v jjJJı oı #

y g

JL-Jrl

(Jl<_£y»İİ

UİP

o

^ j

o

Ay

y

A

£

ı Y U J y

IjilT jJ 01 j-stJl ^

y y y

0

y

fi

fi

y

ıA

yy

o* o y

5^"Ü! jlJÜI O l j ( 1 i c^SoJl

13- Oğul! Kalbinin pencerelerini dünya sevgisine açma. Beden şehvetlerinde tutumlu ol. Aşağılık lezzetleriyle, nefis koruluğunu (yani kendini) pisleme. O zaman, zihnin dağılır, derdin artar. Kendini yakmak için bir yük odun satın alan kimse, ya da ayaklarına altın pranga vuran kimse gibi olursun. Öncelikle kendin için kazan, onun için değil. Geçmişte dünyada en çok azab içinde olan kalpler, şehvetlerle en çok meşgul olanlardır. Bil ki, gökyüzünde bir noktanın bir parçası tüm dünya yuvarlağından hayırlıdır. "Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak. İşte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer, ateştir!" (Yunus 7-8) "Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Âhı'ret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!" (Ankebut 64)

23

flİRûh-iPâk db'VU- CJIp j

İlılJ' 1> d U p . ¿ o b

-\i

J jJÜI <0 jSr J (j di^NJ J 4ıiJü"UsiJ- y L - (3
O.



o>o

s i



^s

j

//o^

j^JiJ jt^U) 1 j^T AJÜI I O j v a i l

14- Oğul! Hallerinin çoğunda zamanlarının tümünde Allah'ın zikrine sarıl. Diğer anlarında sakın ola ki ondan gaflet etmeyesin. Allah'ı zikretmenin farzlığı konusunda şu korunmuş söz sana yeter: " A l l a h ' ı çok anın ki kurtuluşa erebilesiniz." (Cuma 10) d b j J,| Lfcİ

J

dHJj

b> ^^İP JLftUtti 1 •/? a i

J *pL<

L~
b di] ¿ f ^ j — \ O

dliAiy» JŞ IjSsjL» i d i p - ^ j

J L J i ^SCili IJO»^ OJJ*- J

J L I İİ ^ P

^»BL

¿y

15- Oğul! Gününde ve gecende, Rabbine ve yoktan var edenine yöneldiğin, başlangıcını ve varış yerini düşündüğün, hayatında geçirmiş olduğun günlerin hesabını yaptığın bir saatin olsun. Hayır bulursan şükret; eksik bulursan, gayret edip sabırlı ol. "Bizim u ğ r u m u z d a didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. A l l a h güzel d ü ş ü n ü p güzel davrananlarla mutlaka beraberdir." (Ankebut 69) ^-Ul ^ J r jJ-l

t d i U p j ¿JJy J liiU? ¿f

jib. cilisb dJJUpfj ^Ujî i i j l ^ i î

.¿o b - \ n

j î j J p l j cdi-uuJ aJ^ LS

K p L ^ l ^ i :

™ •

o

s

o s

x /

N

JA

(J^^Vİ J

Jlli J S^r

aIs! J l

¿£3

s * s A s a s oy s •oA 1« o / • / / / ¡S (1Î çtjty) ® 0 j - î i r id Ulj
16- Oğul! Sözünde ve işinde doğru ol. Kendin için sevdiğin gibi tüm insanlar için de hayrı seven ol. Bil ki, Allah'a yönelik olmadığın, doğruluk ve ihlâsla taçlanmadığın müddetçe tüm düşüncelerin ve bütün amellerin de batıldır. " B u d u r u m d a her k i m m ü m i n olarak iyi davranışlar yaparsa, o n u n çabasını görmezlikten g e l m e k o l m a z . Z i r a biz onu y a z m a k t a y ı z . " (Enbiya 94) ls IP

j l tljJü <& o j J Ü j î cLaJL>-

V j lüb-

u^ı u i j

ıL*Jj Iji»

ciûj y

J

bl .¿J b - W

¿JL^OÎJ ^y AJ CJJUm j î CIA^P y i

J& (viLeS1

J 1 j i ^ l ¿¿JUlT

V j L~S"b

(•-ft^lijj liSo (»j&J^pj tlg-âjjîj Aiâjjîi l^jP <J ^

£0 Eö

N

¿¿Jüı ¿ ı # ^ 9

^ //

ljjJi ¿JUL. oıs" o i j M *

O A s

s

^

<3*^ V o

J^oy^ul ^y (yUJl j J - j L^âıpli çlijJlj

s

*

s *

s

s

s

s

( ^ J f f e O ^J

£ '

s

'

¿JUUb

' °

^

I*1

O >

Mi /

/ yo



j l } U 5 U i (»-gjUjlJ 4JLJ1 JL^jç 0 J j i i o /

>

o

/ o

/

9

O

fji f ^ !

s

s

s

^J

A #

A % A

( ^ N

Jl

XX-



VJ

(YY D l ^ JT) <^(tJl O Ü P 17- Oğul! Bir yemin ettiğinde ya da Allah için bir adak adadığında ya da bir iş için O'na söz verdiğinde ya da kendi içinden bir konuda O'na kesin söz verdiğinde, sözünde güvenilir ol. Yeminden geri dönen bozguncu olma. Rablerini yeminlerine siper edinenler gibi, dinlerini oyun ve eğlence

flİRûh-iPâk

25

edinenler gibi, bozmak için söz verenler, aldatmak için vaat edenler gibi davranma. İnsanların en hayırlısı, nefsini doğruluğa ve vefaya razı edip azat edendir. İnsanların en şerlisi de, nefsiyle birlikte nefsin tuzaklarına dalan ve onu helak edip, onun rezil rüsva ettiği kimsedir. Yeminlerinde Allah'a verdiğin sözü, karşılığında tüm dünyanın mülkü verilse de satma sakın. " A l l a h ' a verdikleri sözü v e yeminleri basit bir b e d e l karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet g ü n ü onlara bakmayacaktır. O n l a r için k o r k u n ç bir azap vardır." (Âl-i İmran 77) ¿y

¿b"b>- J Jb JUSOl Jb¿L

l i l T ¿ S " j dJüL^Î ı_JbP j

S ^ i J l j c^o-vaJb ¿HpjcdJcâUs J i C

c a j i ^ j U

«Jyj;

ça

bf J i î d J J j S j cdJJy ¿y

ûli

- \A

J

IjJu dbLp

j

iJ^J

bJta

¿^Jj

JJaJ~\j İLüi-l j j i l j

J j Â^SLJİj jli^Jl c ü j S L J l j

b l ' S-il jU p i & j

<3

cdJulS'y-j dJbljLil

(J jj^b»1^* L a c ^ U ^ b

A yO yy

y

yOy

fi

y

y

*

y

O

dkrf c^JÜI lilî y

A

fi

y

fi

yA

yy

y

fi

J^ft

y

A yy

^

lilj

y

y

fi

j i ÜJ IftUL U j I ¿ ¿ J Ü 1

fi

o

fi

y*

ÂJj^»

yo

J

y y y

kbJrlj

y y

Ül UlflJb U j

•>*

^

y

oljoj Î

/

^J

(Ti cJU=j)

>

fi^y

-Ay

y y

^ '

*

'

18- Hayatın boyunca kemalin eteklerine tutun, oğul! Tüm gücünle eksiklikten kaç. Zamanının çoğunda suskunluk ve düşünce içinde ol. Sırrını gizle. Sözün, hakkı desteklemede ya da hayrı yayman haricinde biraz temkinli olsun. Daima

^

.

g p ^ ı

yaptığın, söylediğinden çok ve söylediğin dinlediğinden az olsun. Çünkü sükût ve sükûnette, vakar ve huzur vardır. Çok lafta ve şakada yanılma, saçmalama, nefsi günaha sokma vardır. Konuştuğunda, sözün yavaş olsun. Şaşmaz ve ikna edici bir irade ile dolu olarak konuş. Konuştuğunda ise tüm işaretlerinde, hareketlerinde ve ses tonlarında ihlâsın belirgin olsun. "Kötülüğü en güzel tavırla sav. O z a m a n görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluverir. B u n a (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur,- buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimseler kavuşturulur." (Fussilet 34-35) ¿y

j

-kpli

(j-LÎI âJsJL^c. c u L l tel ¿ j

¡J O ¿ J L t e j^P C-Jl*â j l i

b -) ^

L J j îaJİ âJLİ*^ LAİ

^ b J l J a L - j î L»îj ¿JLİ.p âlyM ^y, b b j^i. Jl*b Jl ¿Ji

VJ

¿P db

I » ^ y l j

j

^ ¿ V ¿ J l ¡brj^U

j

k . ^ j l j jt-fip ¿ L i l ^ J ^JL^Ii ^ J U ^ I J J I 1*1 j

U - U - j P İ ¿ L i I J ^ - J 01 ^bl^Ul

i i y J - â J j ¿L>1 y ? - ! J T L»yoS-J

tajJÜİ

Si i

t

ljJb>Tj

01J

¡ L i L î J l j 4i^Jbs cdb'1-Lplj ¿ b L > - Î jUaJÎ ( j e l i j g . k * 01 ys0

¡8

S

OS O

S

S

35

S

s

A

O

'S

1 j j a i ; ^ eJUÎI JaJp üai C u T JJJ|> :<->jiJJl y&üj

.iytjİ Â^bsJlj

o j i l J l ¿JULtf s

0<><\

U^ij

o s

JT) 4 ı i A J y

o

j a

19- Oğul! İnsanlarla bir arada olman ve onlarla ilişkiler kurman gerektiğinde, cahillere karşı, katı olmayan kapalılık ve aşırıya gitmeyen yumuşaklık sergile. Bunun dışında davranırsan, gözlerinde küçülür ve böylece önlerinde sana

27

Rûh-iPâk

karşı cüret kapısını açmış olursun. Vasat insanlara karşı ise, seni batıla sürüklemeyecek ve haktan uzaklaştırmayacak derecede yumuşaklığı ve güzel huyları sergile. Ulu'l-elbab'a (akıl sahiplerine) gelince, onlara yönelik yapmacık tavırlarını bir kenara at, kendini onlara açmak suretiyle nefsinin hayrını da, şerrini de bildir. Onlara karşı her türlü saygıyı ve takdiri eksik etme. Sende bir eğrilik görürlerse düzeltirler, hayır bulurlarsa desteklerler. Hem dostlarının, hem de düşmanlarının önünde de genel olarak, zarafet, hoşgörü ve güler yüz, dış görünüşünün belirgin vasfı olsun.. İncelik ve güler yüz sayesinde kalpler kazanılır ve günahları bağışlatılır.

"Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi." (Âl-i İmran 159) \ U T <¿¡1

¿S" JJ cjJL«J! j p J U ; y c ç - U h i j l jjI*J ^

dLİp JixJ-Î j l i o j b LuLS' jlosSü J\ jJi ajü i J V j i v

tyt

® L J - ^

L -T > ¿¿JÜI

1

ü j } ¿ y

oljî j

20- Oğul! İlahi hükümle inatlaşma ve kadere karşı çıkma. Bilâkis, Allah ile senden olmanı istediği gibi ol. Dinle sana emrettiği gibi, kaderle de nasıl dönüp gelirse (ve cereyan ederse) öylece (karşı gelmeden ona uyumlu) ol. Dünya ve âhiret işlerinden birinde zorlanırsan, o konuda Mevlâ'na iltica et. Çünkü o, Berr (iyilik ve ihsanı bol) ve Rahîm (merhamet eden)'dir. Semî (her şeyi işiten) ve Alîm (her şeyi bilen)'dir.

"Hiçbir canlı yoktur ki, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir." (Hud 56)

g p ^ y ı ^ g

™ V j

V

ot

 i y o <j S

j

S S 0 S 9

U

LJJÜl

S

IuSJA

J

/

if/

i

&

O

b

jJplj

01 5 y 1 ^ * ı_JJ» ¡3 S-«JxJ--lJ ( J j l e - ^ J

O b L LSb

fi

d L l j g - 0 » U î Ü J ®> ^ i T

i* as

01 ¿ o

s

¿ j j l j j l < j j IyJL.


y y O y ^ O ^ - O ^ O S f

(¿JL»j L î j j j

^ fraftJ L i * ^ ' S L ^ J l ® ( « - f -

fi

01 ¿ 1

S O £

SO &S

jjl

0

21- Bilmiş ol ki ey oğul! Dünya talebindeki hikmet, onu ne ihmal etmek, ne de ona kendini tamamen kaptırmaktır. Âhiret talebindeki hikmete gelince, bakiyi fani karşılığı satmamandır. Marifetullahtaki hikmet ise, işleri düzenleyen olarak ve her iki dünyada her şeyin idaresini üzerine alan olarak O n a razı olmaktır. " O n l a r d a n bazı çiftlere, kendilerini imtihan etmek için d ü n y a hayatını süsü olarak v e r d i ğ i m i z nimetlere gözlerini dikme,- Rabbinin rızkı h e m d a h a hayırlı, h e m de d a h a süreklidir." (Taha 131) «.Ijj Oü

c

y

¿

*

J

i

r

i

o

l

s

J s

V

¿Os

i J s J yi cjj^j

j

'y^l

0

^

coy^T l i j ^ 4Jjl iij.Lv y l CUiPİ ÂPLİ

g

y

/

/

j U^Jü IjAjSsJ j î A so

s

s

o J

® 0 J ^ a i l j

*

so

s

* *

s

«ÜJlj

cb>ry (J;-/ı\\

Olj

Jjj

s-'jj > s o

1 l i l (¿j b - YY

¿y°J

ç^j»

(_y jç>- J J S

A^J

l

Jyf

^ y j ş t - i-Ui>j

0

i

o

$ ^

^

ı_Jjj

t^LLi

Ijy»î JJ» Juc^î -LP s i s

fios

o

jAJ

L-İ

I

S

A

0

x

1

Jj s

s

s

(¿"¿•J ( m » >L!i)

22- Oğul! Rahatlığında şımarma, zora düştüğünde de canını sıkma. Çünkü her sıkıntının ardından bir rahatlama,

29

flİRûh-iPâk

her zorlukla birlikte de kolaylık vardır. Sabreden rahatlar, ümitsiz olan ise küfre düşer. Başlangıcı seni üzen nice işler vardır ki, sonunda seni mutlu eder. Rıza ve huzurla birlikte olan nice yoksunluk vardır ki, içinde sıkıntı ve mutsuzluk olan bolluktan daha hayırlıdır. Nice kanaat zenginleştirir, nice tamah fakir kılar. Üstelik nice az nesne çoktan hayırlıdır. Hatta nice köle, sultandan daha mutludur. "Belki de bir şey sizin için hayırlı olduğu halde ondan hoşlanmayabilirsiniz. V e belki d e bir şey sizin için kötü olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. A l l a h bilir, siz bilemezsiniz." (Bakara 216) Cİİ^Lprj ¿UiLSJ y ijjJjÜj

¿¿İJVJJ y »JJJJ ¿ U J


fi

^

(J—' y j y A y O y

O

Ay

y l ı ^ U

(.¿Jjjj^

CUJP lil ^

dhj

Jls> A

(3 ¿ } - P R J

AJ P - L - Î J

j*Jy y

b -Y V J USIJ

J^J

T I I Jİ-^Üİ

o A

(J! M ^ J A |0

)

O l Pj ^

fi

y y

j-^-! s-* ¿r°j y oA O

İ İ U ' «dil ^ I j ^ j i l

y O Ao

fljj^b

y

y

0 yo

y y

t*

O

A

¿JL^S-JI (YY 0U1J

23- Oğul! Bir işle ilgilendiğinde, işin gözetimini bütün gücün ve gayretinle yap. Rabbinin hükmü üzerine işin başında ol. Senin tedbirinin (düzen ve yönetiminin) değil O'nun tedbirinin, senin takdirinin değil O'nun takdirinin gerçekleşmesi için gözleyici ol. Tüm işlerinde yüzünü (kendini) O n a teslim et. Rabbinin hükmüne teslim olan, selamette ve işi yolunda olur. Tedbir alıp takdir eden de yüz çevirmiş olup helak olur. "İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle A l l a h ' a veren kimse, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten bütün işlerin sonu A l l a h ' a varır." (Lokman 22)

^UJU c J l T U T ¿şi I; ^ T j

OjLvf cjJtipİ ¿LJP y y

ö>

o

s s

yy

o *

y

o Ao y

y

-Yİ

/

^jflT ¿âlj ^ O J J V

j cjit (A

dl^liı^! vjjjjü

jjl «

24- Oğul! Allah'ın üzerindeki nimeti büyüdükçe, ondaki gidişatın daha doğru olsun. "Eğer şükrederseniz, ben de sizin için mutlaka arttıracağım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç kuşkusuz benim azabım çok çok şiddetlidir." (İbrahim 7) ^Js-

^ J L I ^

(J-UL

^UÇ*

OJU-

¿ J L - Î O

ı_Js> U ' L ¿ T j ¿ L j JLp ^ J r l 0i irjJL. d U p j ¿ X j dULc. J T j

tdiİAİj d i i l j ^ l j

J^j i /

VI

/

5

i

/ /

İUT fi

N j u * VI J**i V v ^

^ in

/

y y

y

Oy

y y o

oS/ dL - M ¿^

1

yy

4JÜI o J f i j ş j> (Jî^j AJUI ¿t- ^ ¿ i J Aip-Uaj ¿y*

A

J T

<3 O U U l j J-
0 J"

IgATl ^ j î y

y Ö>

s-U-Jl

^ Ö y y y o ^ Ö i y y

Sjj-) ^ O j j T İ s j

y

o yy

ı*

y y j l o y

yify

y

y

y

^ P ^ â j C j Ü l^JUtfî L J e 5 j ^ r ¡2

j ^ U Î j^ıLiJ

y

yo £

J» o»

Jl

O

yy

«tUl O j - i u j

y £y

i* y £ y

¿Js>

O

Oib

¿p-

( T i ^»Ijjl

25- Oğul! Mezheplerinin ve meşreplerinin farklılığına rağmen insanların tümüne, malınla, nefsinle (bedeninle) ve bilginle yardımcı ol. Ayrıca herkesin Rabbinin ailesi (muhtacı) olduğunu aklından çıkarma ve daima şahsında, kardeşlerinin ve ailenin içinde ve çevrendeki herkesle, iyi huylu, iyi gönüllü, iyi işli ve iyi sözlü ol. İyiden ancak iyi gelir. Hayırdan da ancak hayır çıkar. Herkes malını satar. Kabından döker. "C/örmedin mi A l l a h nasıl bir örnekleme yaptı: Ç ü z e l söz kökü yerde,

flİRûh-iPâk

31_

dalları g ö k t e o l a n g ü z e l bir ağaca benzer. O Rabbînîn izni ile yemişlerini her z a m a n verir. insanlara b ö y l e örnekler verir ki, d ü ş ü n ü p alabilsinler." (İbrahim 24-25) ÂPUijPJÜI . J^âJi



bji

jli

iSsI J l



cİJis-î c - ^ s ^ j

¿y

tdJÜLL. O L J

¿JLİLs-

bl

¿j

b

ağaç, Allah ibret

- Y i

¿^^

AJI d b y o

jbJj

j L â i l O L J j âJPJÜı L » i j tÜ>^J» < 5 ^ J b i - ı ¿)L~L

P kiiji«i

^cl^li V t j '(j^bJl Aj y b Lc. V j l cJ.İ

j '•iijiP J-^ d i - ^ J i P j

Ü U 0 j ) j j

^ J

IjiflT ¿¿dit /

Jl/O /


/

b|> /

>

£

¡S

cSjj c^iJl

X

i=0 /

J-.

/

X

jJbuiî Ü l» ( j î j â î 01 ¿JÜ1 J-P Lia

i / »

/

.0jJbuü

26- Oğul! Birine nasihat ettiğinde ya da, bir kişiyi ya da cemaati Allah'a çağırdığında, davetin, sözün dilinden çok, halinin diliyle olsun. Çünkü hal diliyle davet kabul görür de, söz diliyle davet kabule mazhar olmaz. Başkasından önce kendine vaazet. İnsanlara emrettiğini önce kendin yap. Aksi takdirde, görünmeyen fakat gören Allah'tan utan. "Ey i m a n sahipleri! Y a p m a y a c a ğ ı n ı z şeyleri n e d e n söylüyorsunuz? Y a p m a y a c a ğ ı n ı z şeyi s ö y l e m e n i z A l l a h katında b ü y ü k bir günahtır." (Saff 2-3) d U U

dUP

J ^ r

Ob dbuLiJ |i> dJbÜL^

tf

J ^ r

J ^ j

J j 4Jİ

c d i ^ U

¿i

¿J

tdJLklui ¿ji

O y

^

O

s

-YV

CİİjAv^

dl^p J-«1-jl d b - L ^ J1 A ¿O

b

s

j ü i

J» ö> / • / ^ /ot d b u » ! u

^

32 27- Oğul! Sana kaba davranana sen yumuşak davran. Sana düşüncesiz davrananın bu cahilliğine sen yumuşaklıkla gönlünün genişliği ile karşılık ver. Sana kötü söz söyleyene (doğru yolu bulması için) dua et. İyiliğinden bir kısmını senin iyiliklerine katması, ya da senin günahlarının bir kısmını kendi üzerine alarak sana fayda verip kendisine zarar vermesi

sana yeter. "Başına gelene sabret! Çünkü bunu yapabilmek ö n e m l i işlerdendir." (Lokman 17) t5JUl*il

(3 ^y^-^lj 1 4I*iî

^L>

c-^jüjjj s^iLli ^jjLül (J yjj siLiJl

^LjaJl

a j î l j P j JL-Jrl y

SjL*jl ¿dJ OÎ ¿ 0 L j j p l j - \ A

<3

(JJ-lj

J j ^ j j l CÎ^UJ ^

jijJıJl

/

>

O /

OjJLoJ

/

(P

y

(11 üüyijl

--0

JjJÜI

0

J ^ ^ y

s« / /

}

S

lîJls<5

r*

¿

JlLiJl

ÂjsLLijl lv2*Jl jJ~\j

j-^aiJl J j j j (J-^^İJ cU-L^: <_J J^iiijl a^b» {JS'

.ijöfiji!

.âylTllj

Ûlj

6-lv^i (3 ( j ^ - ^ J

j^ı

3 J 3 j i

4ÂJİ

(t-^LLl j 0

L

Ijji

J

J^U-İJ

LSİP

/

A s

s

f-

s

o

X * ss

s

s

s

fio

s

<^lalL) Ijîlâ 0jİAl^Jl ¡»-g-k^ '¿İJ bjA jiSjUl

28- Bilesin ki oğul! Yumuşak sözün güzel muamele ve nasihatte ihlâsın, yabanileşmiş muhalefeti ve dik başlığı onlardan gidermede tılsımlı bir gücü vardır. Yumuşaklılığın isyankâr tabiatlara terbiyede yaptığını, kalın sopa yapamaz. Özellikle, ruh ruha düşman olmaz. Düşman olan, beden ve hayvani isteklerdir. Hayırlı olan, maksadında ihlâslı ve doğru olduğunda, hayrıyla kötüyü şerrinden arındırır. Yumuşak huylu, öfkelinin hiddetini yumuşaklığıyla kırar. Aptalda, öfkelinin öfkesini, cahilin cehaletini ve hiddetini arttırır.

"Rahman'ın kullan yeryüzünde rahatsız etmeden yürüyen

Rûh-iPâk

0

33

kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince «selam!» derler." (Furkan 63) i^îj

^ j J j î J^aiJlj

v

^IsJJl

A j ^ v a j j a - U b ( j ^ - U ü la«Jjl ¿jJ-l

Ö^ÜIJ

^

J^rJl

£ÜJÜİ

^L» d l i J ^ y

a

n

X

s

<j A

j ^ J çj-IpI JA ¿ L j OJ

e^M

J J ^

f

S

£

1

'^JUooa

o

S

¡5

^

^ b /

>Jl

t^îjJl

yj^ O

y

<3 cf 3 ' p - ^ 1

f

^ı S

- Y i

lâj-^b

Âİ^-J^

S

dbj

f s o g s f

J

b

j dJU İ J j j l i

UiJlj

ts\J>\ J j î oU C

a ^ J u

bl ^

Jj&Îj ¿ U i

A 0

b. •

(jjÎ jjSo"

j X

SS

S

t}

S

j^iUj-j

/O ^ O

^ j j a ^ J b

^ /O

^

mj

O S O s

4İj^Jlj /

j j p î jAj



/

i

/

jtf.

29- Oğul! Araştırma ve ilim alışverişinin olduğu bir mecliste ilim ve fazilet ehliyle bir araya geldiğinde, susup ağır davran ve Hak yolda iyi fırsat çıkana ya da doğruya ulaştıran bir fikir belirene dek sabırlı ol. Hak olan taraf sana parlak (açık) bir şekilde gözükürse, desteği ve yardımı için hemen atıl. Düşüncesiz, deli dolu birinin atıldığı gibi, ya da kazanmayı ve üstün gelmeyi seven birinin çıkışı gibi değil. Sadece, bilgin bir araştırmacının, hikmetli bir adamın çıkışıyla çıkış yap. Her mecliste, son sözün sahibi ol. Çünkü görüşün başı aceleye getirilmiş bir hafiflik, sonu ise ertelenmiş bir hüccettir (delildir). Konuşmada gereksiz yere sıkıntıya girme. Hiçbir zaman bilmediğin şey hakkında konuşma. "Rabbinin y o l u n a hikmetle, g ü z e l öğütle davet et v e onlarla, en güzel olan neyse o yolla m ü c a d e l e et. Ş ü p h e

34

yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. V e O , hidayete erenleri d e en iyi bilendir." (Nahl 125) Jj^l c J Î j ajlzU eJteiı* ( j

^

b dJLJl 2yi>\ b l j —V«

j^li Olj ¿İ—Ü Jie- 4J J l (j-Ul \ . c ejiilı^ (3 ^ j - i i )Jj tiİJLv^â <5)1 A^-JJ ¿ L b ¿^«TJI ( j SJİJLdJl ¿ y ^ j ı d L ^ - üLJ

(3>- O j i iaS i i ^ L » ^^LP ¿ J j y ^ j jj^rI J^İP J - t a j

.jjbJi JuJLijl

< ¿ y

CJÎJ

(4Jy ^st^-jî y&Üi

JibJi s-jAA (3 4Üİ çdLİZ^/1 J j y>«j«j(j ^ j j j ^ l j ijjssns*- J5 yJr i b l j İ (3 ¡Jp C-Jlj 4£stc>- j J J ^ ıS^iJ

3jLS"

.

«

LJ> b> bli tâjli

IY^RJ

¿1)1 yiT -L^J itiLo^ijJ AJLP

.*

ejLâîsl

L» iijisb* £ J y ^y İJüj cc-Ojl U

^y di!

tÂjtLsUJl ¿İLjfclY ı — Î T Â P I L j i l i d l ü ^ J İ İ X İ y d i b JS" J Jİ-1

ûS1 t i i j l ^ i î <_JJJJ İİjL^JI ^y â T y i t ^y

y 1 bli tj^SU-

l^Ltkj iS^o

X s

s o s

^ j cdLU^ j j ü t

Ji" j y rel="nofollow"> j i f - ^ y

d b j ^^âAsi ^ U l J * S

j^^^AII

j <jJ-l

tdUbt) ^bJl ^ip «JJ Mi Ij./J"*

jljjt

^ ¿ i i s J J ÂJUÎIj

J A J L P

j 4*îljâil ÂbUl dJLtliJİ

yîj

V j diLj<j y»
y

j ii

s

s

yy

o so

S rel="nofollow"> XX

s

liaJL. jSCX •

X

s

s

55

Ü j J ^ j ü ! ( J IjJLp 0 j J ü j j lî jjJLU (AV

35

flİRûh-iPâk

30- Ey oğul! Biri seninle tartıştığında, Hakk'a doğru en çok koşan biri olarak, hasmının dilinde de ortaya çıksa hakkı kendi nefsine en çok kabul ettirecek biri olarak onunla tartış. Araştırmada gayretin adalet, maksadın Allah'ın rızası olsun. Tartışmaya, tepkili, duygulu ya da üzüntülü bir haldeyken başlama. Ortaya çıkan apaçık bir hak ya da güçlü bir delil haricinde, seninle tartışana karşı kesinlikle sesini yükseltme. Çünkü bu, nefsin zayıflığından olup acizliğe ve tükenmişliğe delildir. Bilakis, oturaklı akıllı birinin sükûnetiyle başlamayı Allah'tan dile ki, öyle başlayasın. Sonra Allah'tan sana ilham etmek suretiyle yardım etmesini dile ki, sana yardım etsin ve ilham versin. Cevabın için hazırlık yap, aklında delillerini düzene sok. Tartışmacını serbest bırakıp ona sabret. Tâ ki felsefesinin torbasını tamamen boşaltsın. Ateşinin sönmesini ve bitişinin fırsatını kollarken malzemeni tamamlamış atağa hazırlıklı olarak, hasmının delil deposunu harcamasını bekle. Dilediğin şartlar oluşup ta, hasmında arzuladığın tükeniş belli olunca, hüccetinin yumuşak huylu atlarıyla, burhanlarının keskin kılıçlarıyla, ifadelerinin sakin ve itaatkâr askerleriyle üzerine hücuma geç. Tüm bu işinde Hak senin mürşidin ve rehberin olsun ki, galibiyette yandaşın olsun. Tam o zaman, düşüncelerinin üstün gelmesi ve galip gelmenden daha hızlı ve iyi bir şey olmaz. Çünkü hak birdir, bölünmez, o her konuda hakemdir. Bir tartışmadan galip çıktığında insanlara karşı ilminle böbürlenme. Hayır yap ve yaptığınla övünme. İnsanlara karşı küstah olma. Rabbini hiddetlendirirsin. "İşte

âhiret yurdu! Biz onu, yeryüzünde üstünlük taslamayanlara bozgunluk peşinde koşmayanlara veririz. Sonuç, takva sahiplerinindir." (Kasas 83) ¿x*ijj

^yjj

UAJU LLP V} ^

^

ol ^

b jjpij

- n

VJ CA^Î ¿¿VI ÇIJ, V İIıL TÂ LIIJ^ JSLI^LJ

.sbjl VI U İ P j M^aâ j y \

J>bjlb>j
LlS_j

I

E

6 yö y y

^

^

I

s

LJLP CI^J V J J^J .¿İJ-^

üi y .i

y Ö>

33

^ J J AJÜI

yy

i

//

y

y

o

I^G^LI CLO-U^J U-^LJJ

^

J İJbî JB-Î

y y

y j i / y o y y

o

j^Cu i T j U

>!

Oyy

S5

^

O

y

(^İİP AJU( J-^â îfl

y

(Y \ j>Jt ¡jj-)

-1«

y

^ 35

y

y y

^r»—1

y

Î-LİÜ

31- Bilmiş ol ki ey oğul! Yüceliğin, böbürlenmenle, kibrinle, başkasını alçak görüp kendine yükseklik taslamanla olmaz. Allah ancak sevdiği kimseyi yükseltir. Üstelik kendisi için kırılan kalbi ve sadece onun rızası için çalışan kuldan başkasını sevmez. Bir kişinin tevazu ve yumuşaklığı arttıkça ilmi ve fazileti artar. Allah'ın üzerindeki nimetini koru ve: "Rabbim ilmimi arttır" de. "Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile asla temize çıkamazdı. A m a A l l a h dilediğini arıtıp temizler. A l l a h her şeyi işitir ve her şeyi bilir." (Nur 21) .¿Syo OIPL- ofl-^îj LJta

«jjTIJ jjL*U JaPİ ^

-Jlj ı_JüJl j y j 4j-«*jl JbL/5j 0

^ Y

J-®^

e

jli .

N

d Ü L i ( y L J i j <5)1 ^ s -

o

j

Jl i ^ Jl

¿JjlJLJİ

so

s

o

s

Jİ^> ( n jlpjt Sj^) ^ j j ^ t j OUÜaJl i Ş J A fo

£

b -VY

J1 i

y yy

> S>

y

/

y

,y

C3y

y

^ y o y y

o £

J^JJIJ *

s

'

0

juaJ^J Ö>

y O y O y

IJJJİ JTJBÜ LI! OJ^JLJU Ü ¿JJÜLJ OJALÜ JJIJT ı S J ^ I J-® y

y

y

y yOyO

(

\. I

ÎJ^) ^ O U Ü I

32- Ey oğul! Hayatının ilk günlerini ve ömrünün çoğu saatlerini ilme ada. Çünkü ilim, nefsin gıdası, aldın cilası kalbin ve basiretin nurudur. Onu amelle ihya et ki, insanlığın tamamlansın. Allah'ın katında ve insanların yanındaki değerin yükselsin. "De ki: Körle gören yahut karanlıkla ışık bir olur mu?" ( Ra'd 16)

flİRûh-iPâk

37

"Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? A n c a k sahipleri (bunları hakkıyla) anlarlar." (Zümer 9) c-jL^î j t

Li

y

¿iUjjj ¿jiSoîj ¿ U j y

\ jA\!b ¿L'lSjî

j

ö)

s

?

* 9

fi

O

so

l> - v v

¿blJi J ^ r l j c i i ^ l j ¿JuiJlj

y.jiJ di^J JJLVSJJ tij^SsJ *

¿j

akıl

¿L^al L» ¿jj-t J j j ( J l İ J j t L v ^ a s

O s

s



^

y s <ül <üJü Jbts^lâ £ j j ¿Jlk^iJl

s

s

s

dLpjfu

&

s

dJüLcJ i

(Y • • <_sly^ll

X o

)

33- Oğul! Bütün eğilimlerini, düşüncelerini ve niyetlerini her türlü şirk, kuşku ve şüphe sebeplerinden temizle. Gönlünü bütün anlarında imkânın oranında Hakk'ın nurunu saçmaya hazır şekilde, berrak ve tertemiz tut. Düşüncen yücelir, vaktin arınır ve imanın artar. "Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse, h e m e n A l l a h ' a sığın. Ç ü n k ü O her şeyi işitir ve her şeyi bilir." (A'râf 200) ¿H ¿JU! ¿L^N/t

/ ^ J j C^İSÜİJ iibl ¿ j L - v ı

eJj^j d^jJ O

OU.VI c ^ ^Js- JJ:>

UIT JJı JLP xx

o

x

x

i

<üil Ji L^aJul

PıLı jaj^ ^

s

f

s O

4

A

A ss

y

(

u

o

C-ÜJI s s

s

i

JL-IJ A

% /O s

JİP AJÜ!

s o }

s

s

V?

34- Oğul! Yalandan sakın. Yalan senin en nefret ettiğin şey olsun. Çünkü Allah katında en nefret edilen yalandır. Yalan, imansızlığa, nefsin kötülüğüne, kişiliğin zayıflığına ve kalbin fesadına delildir. "«Kim A l l a h ' a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? O n l a r (kıyamet gününde) Rablerine

38

arz edilecekler» diyecekler. Şahitler de: «İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir» diyecekler. Bilin ki, Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir!" (Hud 18) taJLJl

obbJl

ojla^Jlj

Jl

oUSCJl

ji-vaJb V y  *

v l l j

<j

Ijj^s jy^

J U

İJbî ¿ T

¿J

b

tplSCilj

VL^I

-yo

j

^ ^

OÎ p İ P İ j

pJlM

JJ^İIj Â^IJ ¿00 N/J t U i l j i l j a l ^ V l j

•o

>

a

îijljllj

>

o\yu y tSji ^'S**0

ı^*-*1 ^ Ül (1)L-JUJ ^pJ s s

}

o

s

Vs

*

fi

çs

yo

¿0

s s

o

35- Oğul! Daima himmeti yüce, soylu gayelere azimli ol. Güzel huylan ve faziletleri elde etmede hırslı, büyük felaket ve belalarda sabırlı ol. Bil ki, dayanılması en güç işler, sabırla, sürekli ilgiyle, çalışmayla ve düzenli bir devamlılıkla kolaylaşır ve kabul görür. Umutların boşa çıkmasının ve başarısızlığın, ümitsizlik ve darlanmadan başka anlamı yoktur.

"Çerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Üstelik onun çalışıp didinmesi ileride görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. Hiç kuşkusuz son varış Rabbinedir." (Necm 39-42) ¿JUljiî ¿ y ^ j

¿İbLaj

LİİİİJj&tj

ji>\ O b j (3 â j L * J l

^

d i i l j T ¿rP j ^ J t

¿ İ Ü 4İy^Jj" t_ÂJİJ J j â j î

J

\j>- ¿ T j

^

(jdJb

b

- m

j i j J l Js>yuj

J J s b j J a İ j J - l J,1 (V^IİÎ V

f

Rûh-iPâk

d

39

jJLP JJ&j J-lfUL; jJ-l Jbj ou^ls VI j ÂP*>UI ¿Li 4_lp jj^jdl (J jl£VI ¿Lb 3

V j V^U jî I j J - l

¿iî

J > J j i J l j

İJuî

Î4JLJVI J^as

¿j\

jJtj

^^¿Jl

£İj

a

J

yjL

V

4 İ A l j y r J

Ö J

3

ö l / y

o s o

c^lsJl

o

J j ü b

J

t

L

l

y

¡s

y j f

l>wT ¿ ¿ j ü l

fi

O x

O .Î



Ü* x

Jj ^

/

if

X

UJİ y



5-

OjJÜaJl y

¿^

VI

<611 J U -

j V

«U-V

jl y-j

V i j î JJ V J


idJLp J

V y i 41*1 ü

SjjP y y - j

.2jyrji\ j U * ^ J %

yj jJÜI

Î J^P y b ö

#y *

4ÜI

u alı J j t l j ¿¿J&Jı ¡¡jî j - i J j «y-^ı ^jJ

j

dLj

(JLP u



jS'l

Y J

it>jÂ2>-\ y

^LiJl J^i

d

t i i l j j ^L-^Jl y

liJU

Jajb-

âjJ-\ oî

oli

J

V j iö-Uaill

JL^UJ-Ij 4J J Â P V

l i i v ö y j dL^jİj UJb Ç j

öljS' V y j

J ^

j-M

jjy 3

S J J I JiAs-J II J J I

j

3

(3

Jjcl^J.1

01J

^ y J l

d l ^ J l ¿ r ^ " J cM-t S-^ 5

*

s

O s

J^jç

& s

fi

S

UP

s ut

y j J ı 5Ç*iı & ss

9

s

s

s

4JUI y

/ ' °Î

. '

( 1 r j^Aijii S j ^ - ) 4 J U i j V I
" °"

36- Oğul! Hedef ve amaçlarını açıklamada, yumuşaklık, güzellik, ifade güzelliği bulunmak şartıyla, tüm sözlerini, ilkelerini ve görüşlerini anlatımda hür ol. Sonra kesinlikle, uydurduğun bir batılla, süslediğin sahte bir sözle hakka sakın saldırma. Bu zayıf ve aptal kimselerin mizacındandır. Yoksa

40 batıl hakka düşmanken, batılla hakka nasıl varılır. Bil ki, hakkı aramak ve onu anlatırken özlü olarak güzelce kurgulamak, belagatın esası ve fesahatin kemalidir. Hak konusunda, tartışandan ve çekişenden korkma. Bu konuda sadece Allah'tan kork. Bil ki, nefsinde, söz ve davranışında hür olmak, Allah'ın beşere bahşettiği en kıymetli nimettir. İnsanlık tacının üzerindeki en değerli incidir. Sakın ola ki, kendinden başkasını küçük düşürme, görüşünü kabulde zor kullanma. Çünkü kendinden başkasını alçakça küçük düşüren, aklı olmayan bir aptal ve yaşamı olmayan ölüdür. Kendisine vahiy inip, gökyüzünün pencereleri kendisine açılsa da, haksız yere kendi görüşünü kabulendirmekte zorlayan kişi acizdir. Daima kendine, ırzına ve dinine saygın olsun. Ancak kendisine saygı gösteren ve senin değerini bilen, kendi kıymetini ve saygınlığını gözeten kimseden başkasına saygı gösterme. Kendine değer vermeyen, kendisine hakaret edeni kınamasın. Başkasının ve kendisinin ırzına değer vermeyen saygı göstermeyen kimsenin, erkekliğinin ve şerefinin değeri yoktur. Çünkü ırzı korumak şerefin ölçüsü, erkekliğin ölçüsüdür. Dininin kendi gözünde saygınlığı olmayan hayatta ve ölümde bedbaht ve alçaktır. " A l l a h , inananları dünya hayatında da, âhirette de sağlam sözle sağlamlaştırır. A l l a h zalimleri şaşırtır. A l l a h dilediğini yapar." (İbrahim 27) "Sakın A l l a h ' ı zalimlerin yapmakta olduğundan habersiz sanma. O , onları, gözlerin korkudan donup kalacağı bir güne erteliyor, hepsi bu." (İbrahim 42) ¿jjL^^i

j tdJub j » 1 j dJLU ¡UJb

¿L¿IjJfcîj

^Js- ¿bjüLc ¿ r ^ j

4J2J- J-**^j teJbJLij 2uJb lİİ^JJ 4İJ\j

jjJIj

¿şj U — VV VJ

j dJjİJj?rj o L p j J o L İ ! j

(«ULSl ja AJÜPIİ İ İ j j I ¿ İ J L ^ o r Â^JJ:

a

Rûh-i Pâk

41 jyLlj

¿flj

^İjJl

jl

JaJlj

p-iJl

J'-AÎU.

j l l j ; - » ^ aJLp <jbUîj V J^-P j l J j İ J S ' ¿ P V JJIP jliiL^j J v l i °

t" \

'

O

*

ÖL-JVI j

<¿11 O J ^

l

İ

Vl«Hj

j

dJLİi AJI

jA^ ^Uaj

Vj S&S

-¿s

¿ss

s s

s

s

37- Oğul! Daima ilâhından çekin. Kendi zatına saygı duy. Kendinden utan, vicdanına karşı gelme. Ruhunun sürekli mutluluğuna ve vicdanının taleplerine aykırı düşen, saptırıcı nefsinin heveslerine ve duygularına karşı otoriten sürekli ve güçlü olsun. İçgüdülerinin ve beden yurdunun siyasetinden bir an dahi habersiz olma. Vücudunu bıkkınlık ve aşırılık ya da çöküntü ve halsizlikten uzaklaştıracak, bir miktar su, yemek ve refah ver. Bu ikisi arasında bir yol izle. Özetle, kalbinin rahat etmediği, vicdanın onaylamadığı her iş ve sözden uzaklaş. Çünkü vicdan insanda, ayırt eden bir delil ve adil bir hükümdardır. Kendisine uyulmadan affetmez ve itaat olunmadan barışmaz. Vicdan, Allah'ın insanın içindeki sesidir.

"Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var." (Rahman 46) j

tjJU^iJ

jJ^lj

LsJü

¡J

s . J J J l

i

^AUî V j ^ U a J LJta

¿S"j

ö l i ? L i cjU^VI Âiij ¿ f

*

9

s

t

^JLaî jA

9

s

i

^ î

£

O

--

J

V ¿U L> - T A

eliyor İİLup

--

j Vj

/ /

iUİTüi J s -

J

tdJ—<^¿J

tjl

/

9 ^

J^jc

i3 i

J T

°

Ji|>j

(A I Ç L ^ L I J J - )

42 38- Oğul! Ancak özüne uygun, kendine benzer, şahsına denk biriyle eşlik ve dostluk yap. Daima, arkadaşlığında samimi ol. Kötülerle birliktelikten sakın. Seçkinlerin dostluğundan yüz çevirme. Gece karanlığı, gündüzün ışığı gibi değildir. Kişi dostunun sıfatları ve birlikte olduğu kimsenin dini üzeredir. Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim. "De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir." (İsra 84) 1« SJL^A^ ÂiJJSC" CJL- OLI

Ui^^IJL Â

Ü

Î

¿GJ L j»-IP-İ —

JYJL (İLP (OPR-LJJ TÂ^ILJ ı_JYUJL JJFCÎ OJJU-

J,L IG^L» CJT TP-*ıLL JJ-^AIJ Ç - \ ^ I Y P ¿JJI ¿UJ L^J JUJL^O T^JÜI yJiJl Ji^T ^ L dJJi ıJ? (J-*-*^ J ^ J ySjS/l JJi L-f^J JL>" 01İ C^^j^jJl f. /

/O/B

y

Oy

//

S

S

Is.» OlT y

y

y

>.#yCÖ

/

J>I

ylj

Jfi JJJl Â^lii (j «jy

!(*_$ili vULİî dJJJ6"j y y

tf

j*J OUiJaJi ^ «Olifl ¿^T ^Ül ^ <ü

O y i i - i ^ y y O y y y

Ijjİ «d Ui«rJ / oi

< m fUrtlı İJJ-)

y

r

39- Oğul! Bil ki, onurlu ve hayırlı bir nefis, hikmet ve nur âlemine yöneldiği, himmet ve temiz kalp sahiplerine yakın olduğu sürece parıltılı ve aydın olur. İkisinin arasını, heves perdeleri ve nimetlerin fazlalıkları ayırırsa; sağlığı hastalığa, nurları da karanlığa döner. Oğul, böyle bir durumda nefsin durumu, gece karanlığında, Güneş'in ışığından nurunu alan Ay'ın durumu gibidir. Şayet dünya ikisi arasına girerse Ay tutulması olur ve karanlığa boğulur. İşte kalbin de aynen böyledir, anla. "Bir ölü iken diriltip kendisine insanların arasında yürüyebileceği bir ışık tuttuğumuz kişinin

flİRûh-iPâk

43

d u r u m u , karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ç ı k a m a y a n kişinin ki gibi olur mu? " (En am 122) Lif

j ji^-lj <SjÂz"

C — j ^ J l j ji^-l (j-4 l f.

j y O

y

yy

^gi-ij Ü j y

y

O

y O y

&

^ jjgj b

O

//

fi

y

~t •

OAÂi İİ1İ (Âvsb^Jlj flJbtlb A^Jrl

j-iJlj fbdaJl jiJLâi JlLP JL*Jrl y yy y y A y yfi y y fi J> Uİ c^İJLA ^Jl j ^ İ (^OA ^ AA A

ondan

fi

iaLûJl ^»jj 6j^srüj

y

y

* y

$

y

IS o-Jkl, i? / jt^Ljb f.1İJAIJ O

y

y

y Q ^

Q y y

ÎlLM> Aİ öti < J ¿ P

J y O y

( U i - I Y r ^ j A p İ 40- Oğul! Bil ki, vücut gıda ve beden eğitimi ile güçlendiği gibi, nefis te fazilet ve hayırla güçlenir. Hayırdan ve nurdan olan ihtiyaçlarını karşılayamadığımız zaman zayıflar ve kararır. Vücudun, hava ışık, içecek ve yiyeceklerini elde edemediğinde zayıfladığı gibi. " B e n d e n size bir hidayet g e l d i ğ i n d e , b e n i m o h i d a y e t i m e uyan artık n e sapar, n e d e b e d b a h t olur. K i m b e n i m z i k r i m d e n y ü z çevirirse o n u n için zor v e sıkıcı bir hayat şekli vardır. K ı y a m e t g ü n ü d e o n u k ö r olarak haşrederiz." (Taha 123-124) J i < - 3 J 5.I¿v^lJ JyJlJ cdL-Lf J J db-L^ j jiîu>-j J,1 L.1İ b flJLi

Jj)t> di-JJ J j f - ¿J b

^ N / l (1 bdl J l p

^ ¿ V l j iJ^Sil

C—^ ¿JL oblvaJl ^^Lp O Y dbljjk: j

u

L j cs.bL£jlj 2«;.UİI

-i\ o

l İ j - » Li>- d b l i

¿Jl ji^bJl

db-jj

J i ^ i j tfbji!

j «.L-^Jl

^

E ^ ' o ^ J l

j»U

JL?-jU

¿JL^L;j v ^

^ J l J ^ y ^ ¿r°

1

! Â J J a j l j ^ l JMPIJ ÜJili! Ul ÎÂİJjJÜI (J-JLÜI ^İP Jı^^ı^^a yiJl O

V j i ^ Oy

i

^ o £

.i

o

yy

fi

fi

oy

J j ¿ y i

o

.i

¿y* 4 j l o j i l j ^ J fi

Oy

y

-fi

y

^iS^1 ^ ^ f - ^ J L^-JİP

y

fi

yo yy

y

jj U

y &

y y

yO

Mi y

o

ây

yo yy

o y yy

¿5L-JÜI LüJb^ JLûj

y

y'Ü y y fi o

fiyyy

0

yo

Oy

JaiL la y y

y

•Ü y

0

0 y O

X y 0

y

0

y

y

fi

y

-fi

y

la ¿JÜİ (j^Jl) C J y j l i O i . b r J O y

ijJû /

£

fi

0

y y

y 0

J T Oî-l?-j /

y

y

yO y

fi

0 y

y

y

£

y

jJl ^JJ liJJi jj-^aJl ^ y

y

y y

O "Ü

yO y

¿^Üai- ¿ L p b L l S o iJLft j A İ U p

Oy y

fi

J ^

y

fi

fiy

fi

s fi 0

çdüj 0 y y

Oy

Lll J j â

j*

y

fi

Aia C ^ T

-fi

y

y

*fi

s

y y fi

i C u T JiJ «U^Jöj J j L j l^ta •fi

(TT-U J

y

y O yO

y fi y

yy

f j ^ ^J-^?5

41- Oğul! Ölümden önce hayatında yüce âleme yakın olmaya, melekût-u a'layı tanımaya, arınmışlık, nur ve hayır yoluna kendini alıştır. Hiç şüphesiz, yaşarken olduğun sıfatlar üzerinde öleceksin. O zaman, senin yeryüzü gelişimlerinde bağıntılı olduğun bağlar ve ilişkilerle ruhunu ya gökyüzüne, mutluluk cennetine, ya da bedbahtlık ve tabiat ateşine cezb eder. Ey oğul! Kozmik bağların prangaları ve maddi vehimler batağıyla bulanmış olarak gayb âlemine göç etmekten daha acı bir bedbahtlık olamaz. Bil ki, onurlu bir nefse hayır olarak imkânsız gelecek bir şey yoktur. Kötü nefse de hayır yolundan daha zoru, kötülük yolundan daha kolayı yoktur.

'Temin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt

flİRûh-iPâk

45

yapmaktadır. Bir söz sarf etmeye dursun, y a n ı n d a k i gözcü h e m e n zaptediverir. Ö l ü m sarhoşluğu h a k olarak geldi. İşte bu senin kaçıp d u r d u ğ u n şeydir. V e sura üflendi. İşte bu, geleceği vaat edilen g ü n d ü r . H e r benlik, y a n ı n d a bir güdücü, bir d e tanık o l d u ğ u h a l d e gelir. A n d olsun sen bundan gaflet içindeydin. A m a perdeni üstünden kaldırıverdik. B u g ü n g ö z ü n keskin mi keskin." (Kaf 16-22) LiTj

t

; u l U ! S j j S j l S^ljVI y

JP^LJ

J j A \ j ÂJJJL

tjj-lvîj!

. ¿ > J - ı ÂILJL

^^LP d J b j A V

i ] j L / 3 j

oLPJJı

¿¿¿B^

j ö^kJ! ûUaJL- Lİ yI

( J - J d i î J İ j l ü î ¿ 0 b jJPIJ - t Y

LiU

^ j I P

C—UJS'J

J I J CJJLI^ıJ C J L P SAJJ.1

J |i I

I^JLP

L

tali

iA^Jı^l J İ j j V I

-i

9


j

J

^JJLLİI

J ioa: ^

toj~»>

i

teÜ

UJ^p

«l^JU^

^ â i U ^ J l

JLP

tıdbJ^U

jl^V

oJL*— Ijk^Jl ç » j

'

ÂJU^Jl

*

¿ d ? ¿r® ' j - ^ i j J ^

s (YY-V^ ^ IJJ-)

V L J L

i

dLİSj cÂJjS/l J U İ ! ¡ j ¡ b ^ i l

O j ^ P

#

-

-

¿ ¿ ^ U

45*>U-lj

s

i

<Ü IJMÂI

^ J J

42- Bil ki oğul! İraden, mutlak ezeli iradeden bir parçadır. Arınmış yüce arzuların, salih meyillerin ve asil eğilimlerin potasında eriyip onlarla şekillendikçe, Hakk'ın iradesiyle örtüşük oluncaya dek yücelir, genişler ve güçlenir. O anda, tüm âlemler ona karşı duyarlı olmaya, tabiatın hükümleri ona boyun eğmeye başlar. Dışındaki zayıf nefislere hükümran olur. İlahi yönün, beşeri yapına tamamen galip geldiğinde, bedenin ilahi nurların lambalarının fanusu olur. Sırrın, ezeli

^

g p ^ ı ^ g

anlamların en yenilerinin koruluğu (sığınağı) olur. Diğer taraftan kalbinde hilâfet-i uzmânın verildiği, büyük bağışların bahşedildiği, en ileri mutluluğun tattırıldığı, vehbi ilimlerin ve Rabbani feyizlerin üzerine nakşedildiği bir sayfa olur. " B e n

çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine ruhumdan üflediğimde, derhal O'na secdeye kapanın." (Sâd 71-72) c j j

dJ-Jâ

JT ^

J ^ Y ^

¿iij

J'

d b j V|

tdJLiLi d i l i LLlp

U ^¡ie- Oli

-IV

Ö J İ J ' V ¿Ju ^-Ul j î j j p l i cdJu) ^¿i^-

^J—!

V j ^ J

^ii-âj ( J ^ y j

o î (3 ¿ M i ¿ p -

j^-l

¿JL» - b y jSİSli p^Jl ¿JL. J^L! ^¿J VI p^aJl^ V j

,2-»jcJ\J jjjLl İJL^ SJ^-Jlj

JJLVS^ JAJ tıiJJ VI

4*jIi*j a y î ÂPİİa ^jİp

jll» 4Jİİ

J j j l i tdJLpj ¿dı.l*Jl ¿^P oLp

(3 tiJLüLc- J*TİJ fd^aiJ ^ T j J l j

rtJjju

^JİP

¿ V j i VI j j - J j t J > i tfj-iu. J^JJ i J j j j Dİ OJ V JJ^U H^rj Siljl yy

O

fi

y

fi

JUî-Jl j i ¿ L j '

o

fi

y

y O yy

y

J L i j Oli

y Oy y

.

o y

ja

^

v

j t^ljjJlj ¿ILJl '

y O

O y

(YY-tn^iîjj-)^ fljTyij 43- Bu durumda oğul! Makamın yücelirse, kalbin yükselir ve Rabbinin halifesi olursun. Şöyle ki, insanlar sana bağlanır ve çevrende toplanırlar. İşte o an hayırların tümünden daha hayırlısı, kalbinle onlardan yüz çevirmendir. Sırrınla onlardan Rabbine kaçınandadır... Ancak senden onlara ulaşacak bir fayda için onların arasına karış. Herkes seni kendisi (faydası) için ister. Rabbin hariç, çünkü seni senin (faydan) için ister. Zaten O, faziletin ve rahmetin kaynağı, nimet ve hayrın başıdır. Âlemlere ve sana ihtiyacı olmaması ile birlikte, O'nun

Rûh-îPâk

47

emrine itaat ederek, hükmüne uyarak O'nun yolunda ol. Adaletine rızayla, lütfüna şükürle eşlik et. Gayeni O'nunla yoldaşlığındaki gayeni O'nun zatını istemek kıl. Gölge çekilmek, her doğan da batmak zorundadır. Mevlân hariç; çünkü beka ve devam ancak O'nundur. ""Yeryüzünde bulunan herkes yok olacaktır. Sadece O bağış v e celal sahibi Rabbinin yüzü kalacaktır." (Rahman 26-27) Lv

^

j^jIİ ¿Las^i

y\y=- ö*>Ij

j A j — ı__LSJl L i j l İ IajjÜLİ« j l coLiJkjJ.1j

j\jJVI

VI OL-JVI L» c - ^ î j

-11

Uj

aijsrj

yJl y o L j L l İ İ

j ^lAv^VI

O j S C V ¿31 4 j L U J | y > j l o U J a J l

t<_->lis lil 4 J Lo ( „ J s î y k j CLa^L^İJ V} . i L - i O j ^ o

j j

01 ğo L> jjplj

y

jJÛU j

"^JJ\ ö*>LJl j

y

0l~oVI J t Î J y 44x*Jl j

^-«iill j

jî Vj

tal 'üyMj

ÂPU«JÜI j

dJJi ji^j cj^J-lj p-6-^J 'J-fr^J

LIF

>_JLPjJlj  j o L - İ l I İ İ I y

LJ

^ U j J l j j » y j l J <_jl^r-iJlj ^bdaJlS" Â J İ d l ^ U

ÂJLJVI « ( j

J j a j — ^JAJL LLGJLÎJ jIÂJ O

Jb

^

ll ÂşjsjS/l Otvji! ¿jL^ j A j t d i b AJLİ o b l ^ l J ¡L^J^JI j î l i U

i^Ui!

JJ^Â^»

j

LL^iâJl

Oly^j

g p ^ ı ^ g

4 8

v—İÂİl y * y > r ^jİP

oLJalL«

c J l i l i

,11

SyÜlj

j JLÂJ-Ij

y-Lijr. JLı^J

j

j ı_JyU ^y

(j L ^

Uiî

.¿I

M i ıeJı*-UJl J u U * i l j i » * j i l • t / ^ V I ¿/^^

cjLJJ iSsJij

l5\Ju

JjUbdlj

(3^*11

oVL^-lj

tÂJ LJİ

a j j j Jjü

jJl ^y

l**

¿r* b l k ^

ÂUJlj jivîjj

^_JLSJÜ ^ j J l

ULJl

tajLiv? ^ j

Iy&yrj ajy

j v_Jlii!

ji I p

jir

Ol

Ljbj

LJi

J-«^" L i T j

Oj^Jl Jilyjt J P

iyîj

u ı_~LâJl iUljy

tiûJl

i jLJVl

diii

cS^S^Ll ıV

•ÜJl

0J^li

X

SOS

Jfi





s



^

S S

U-^o-j SS

c2iyil

fi

S SO

fi

S

fi

£

0

lijlpj S / •

CjJ*Jl jjg*^. IİLP ^

cT- *

fi

s

J ^

,

¡fi

*

y y

s

jljjJl

ıj?*^- ^

s s f i s s o f i s

fi

^

o

fi

^

U"* ? S

V l * i M-Üp

I ^ ¡ - ^ j j

41

s 0 s

j U ^ J
câJjVI âyJl y s l i i » ^ y

fi

S O S 0

O S

ı»i/

J** S

fi

J /• 0

fi <J> s

x

J ^ J J s

fis

s

s

(> ^ iydl S j ^ >4 ¿¿JUaJl f j â l l çŞ^fcı V AİJlj 44- Bil ki oğul, şahsın üç nitelik üzerinde ayakta olup durmaktadır. Bunlar varlığının başlangıcı ve hayatının kökleridir. Mutluluğun ya da bedbahtlığın bunlarla sağlanır. Bunların ilki kalp, zıtların ve farklılıkların toplandığı yerdir. Tuhaflıkların ve şaşırtıcı hallerin sergisi, nurların ve karanlıkların iniş alanıdır. İnsanın salahı ancak bu incelik ve yumuşaklık kaynağının salahından başka bir sayede olmaz.

flİRûh-iPâk

49

Bozulması da ancak onun bozulmasıyla olur. İyi olduğunda insanda en iyi olan şeydir. Kirlendiğinde de en pis olan şeydir. Çünkü o, ahmaklık ve anlayış, cehalet ve ilim, nefret ve sevgi, çekememezlik ve selamet, iffet ve hırs, korkaklık ve cesaret, öfke ve yumuşaklılık türünden zıtlardan oluşan, insanın ana hallerinin kaynağıdır. Bunların ikincisi olan tabiat; cinsel ilişki, uyku, içecek ve yemek v.b gibi hayvani bünyenin sürekliliği için gerekli olan türden nefsanî arzuların ve beşeri gerekliliklerin kaynağıdır. İnsanın fıtratındaki, ilahi sıfatlara ve ruhani gerekçelere toprak tabiatlı oluşu nedeniyle aykırıdır. Bunların üçüncüsü olan akıl, diğer her ikisi arasında berzahtır. Ayırdetme ve seçme yeridir. Olayların tartısı, deneylerin ölçüsüdür. Zorunluluk gereğince diğer ikisinden galip gelenden yana etkilenir ve en güçlünün yanında yer alır. Tabiatın bir gereği olan hususlar kalp cevherini ele geçirdiğinde ruhani anlamlar ondan kaybolur. Aklın hükümlerini alması imkânsızlaşır. Aşırı arzu, açgözlülük, haset, çekememezlik, öfke, korku vb. vehmi hayaller ve hayvani kuruntular aklı kaplar. İnsani bir surete sahip hayvani bir kalbe dönüşür. O zaman, bozuk inançlar ve evhamlı vesveselerle birlikte o, aklın ve kalbin duygularına hâkim olur. Yönetimiyle hisler dünyasının içinden çıkamaz. Böylece insan şeytanlarından biri oluverir. Ama şayet şuur kalbin, otorite ve hâkimiyet te akim olursa, o zaman kalp rabbani bir kalp ve insani bir cevher oluverir. Akıl da ruhani bir melek ve aydınlık bir yıldız halini alır. Nuru çoğaldıkça ve saflığı tamamlandıkça, tertemiz doğru inançlar ve ilahi anlamlar ona doğru yönelir. Ayırt edici bir akla dönüşünceye dek zaman ilintilerinden ve kozmik engellerden soyutlanır; ilahi izzetin göstergelerinden biri olur. İşte bu rabbani insan ilmin tam anlamıyla âlim, marifeti tam anlamıyla ârif, hikmeti tam anlamıyla hikmet sahibi ve kulluğu tam anlamıyla da Allah'ın kulu olur.

50 "Binasını A l l a h k o r k u s u v e rızası üzerine k u r a n k i m s e m i d a h a hayırlıdır, y o k s a yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, o n u n l a beraber kendisi d e ç ö k ü p c e h e n n e m ateşine g i d e n k i m s e mi? A l l a h zalimler t o p l u l u ğ u n u d o ğ r u yola iletmez." (Tevbe 109) Y> j t ^

ajuJ!
Â^JıjiJl ^jjLJI

y

jljiVI J j i y i (»-F-IjjÎ j»Jİ ^Lp

p j i j J l O j i L j l ç»-A J — OjJJÂİI cJA

csij^ ij-6-^1 ¿r^

s

f

v ¿r^*" Ü Â ^

$

s

>

«

j - Io

JJAJI ¿ k i j t j

^(jj-l ¿^¿Jb j^Ajbvy \ y yâ t j l j ^ V I ol>nİjJ

\jJijj

.<Ü1İ Vj

U

Jjiiil Iy^yJ

y^M^-VI

' j ^ ^ J t4Jl*iîj 4JLLv2>J 4JIHJ 4JIİ

j



OjûjLJI û j i L L J l j j ^ Ç ^ ^ - I J J ' V

tjH-^" J-^ <j-* / /i/ i O / sO fi i*i\j)\ Sjj^) < » 0 j i y î J l dJbİjî

J U T ¿JLJ ^jip ^ j i î jL*J ^ İ p j iblıT (j aj AS-yy

V

¿^AJl ı>u>Jl JlAİ j^Aj L»

BLÜIPI

j»-* ¿ i s ) j l j '¿^ÂJIJ ¿JJJUÖİJI (j^2^- ^ ^

I

j

JİIJ

1 j ^ j o J i j p-^jLi

J J J OwU>-JJ

(JJJÎIPıJ

aİJ^j

CLJÜIJ ¿Jj^jJl

flİRûh-iPâk /O

^

ß

y

O

51 y

y

yo

ß

¿JUkJl (-Jbfc^l la

X

yy

*

O

¡33

XX

*

0 &

àgS'lij o í - L o j if

y

y

0

yy

c-íbx-^íj^ ÜV>Jl V-JUWI ¿y ü

y



if

¿

y

İİ JJm '

ji¿Jl

05

ßo

y



X

x x C S x C ö

X X





'

ß o y

tS

y y o y

äjau• - Ji

<J,I Ijisöj

o 'a

y

yy

JİÎİJ -JÜI y y

y

^j^l

jvJt.j

j j v J I 3

jjJJ) ¿ k - J j t y ^ J ^ l ¡ulk ¿ p x

yo

ß

0

ß y

XX

0 j ^ /

/

¡S

VI ^ ^

x

x

t y l T l a j j^Jjl^o

y

y IÓ

-Oj^iUiij

JaÍ ¿ Í t ö ^ J l ÄÄ-ySilj

J M \ %í ípJjk;

Li ß yo

J\Ş y (VY

jJl ^ L i a J l j

x

—OjîtUJİJ

'ùy^l J L S ' x

x

4Pjig^ı Ü J ¿4Pjk¿a Ü *fljviT » -

t(jy«JL»J>l ö l p y

éâyiíuJl ^ í l j ¿ L j ¿M
jJiáilj cvl-Liilj

O

fi XX

j Ļt>LJl JAI

oUrj^ I V j

x o x o j l

0

fifi y

j J l ¿jJ2-* ¿j^ p î ^ J^- ^

¿¿jJl®

OX X

¿

4 ^jkájlj ö r i L J l

as

JJi>j ¿ j - ä w r ^ J ^yfi&u*

JjJ.1 j V ¿¿-ÜI

t i l j

V j t*U-Jl j l y î (JİP (Ji x x

y ß o

x xx

33

U¿

o.* .í x o

IjjsJM "1 5yül «jj—)

í • JJffj '

fi

^ ^

fi

y

y

i*i\ß Sjy*)

^ !» * y S y y y* f y o yy JUJÜI o b s - ^ l U j L J Ü I t - J b t - p í j »

f > y oß

* y

y

' y

Oy

ß y

j í a ¿Jüi J J IjjlT

0 ß S¡

y



y

Si

ß o

y

&

Ü j ¿ j b Ü fj+pt.i ¿ y o

52 45- Oğul! Bil ki, Allah katında insanların mertebeleri dört kısımdır. "Mukarrabûn" = "Yaklaştırılanlar" Onlar, nurani fıtratların ve arınmış nefislerin sahiplerinden olup Rablerine doğru en önde koşanlardır. Sırların esintileri ve nurların ışıltıları ruhlarına tecelli edenler onlardır. Var edicilerini hakka'l-yakin ile tanımışlar, doğruluk ve ihlâs üzerinde onunla birlikte durmuşlar. Gönüllerini ondan başkasını müşahededen arındırmışlar. Fiillerinde, sıfatlarında, isimlerinde ve zatında onu birlemişler. Lâ ilahe illallah kalesine hakka'l-yakin ile girmişler. Böylece hiç bir şey onları, O'nun cemalinin nazarından ve celalinin arındırmasından men edememiş. Yeryüzünde bedenleriyle yaşarlar. Kalpleri ise rablerinin katımladır. Onlar rablerinin yaratmadan önce seçtiği ve ruhlarına sırlarını bildirdiği özel seçkinler grubu, hikmet ehli ve saldıklardan oluşan kâmil kimselerdir. "(Hayırda) önde

olanlar, (ecirde de) öndedirler. İşte bunlar, (Allah'a) en yakın olanlardır." (Vâkıa 10) "Miiminûn" = "Müminler" - Kendilerini eksiksiz yaratan (Bari'n)in kemalinin, ezeliliğin ve sürekliliğin kesinliğine kalpleri, kati bir imanla bağlanmış olan sağ ehli. Kitab'ının ve Resûlü'nün diliyle kendilerine bildirdiğinin tümünü doğrularlar. Sübhâııehu ve Teâlâ'nın tenzihine ve tevhidine şüphelerin ve kuşkuların sarsamayacağı kesin bir itikatla inanırlar. İşleri katışıksız tasdik ve yakîn üzerine kurulmuştur. İşte sağ ehli olan müminler onlardır. "Sağdakiler, ne mutlu o

sağdakilere! Düzgün kiraz ağacı, meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları, uzamış gölgeler, çağlayarak akan sular, sayısız meyveler içindedirler,- tükenmeyen ve yasaklanmayan." (Vakıa 27-33) "Nâcûn" = "Kurtulanlar"- Onlar, her hangi bir kuşkunun asli fıtrattan dışarı çıkaramadığı müslümanların genelinden basit fıtratlı ve saf kalpli selamet ehli olanlardır. Her hangi bir şirkin mutlak tevhitten ayıramadığı kimselerdir. Ne tam bir

53

flİRûh-iPâk yakîne

ulaşabilmişler,

ne

de

muhsinlerin

derecelerine

varabilmişlerdir. "O güzellik sergileyenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz senin Rabbin affı geniş olandır." (Necm 32) " H â l i k û n " = "Helak olanlar"- Onlar, şirk, zulüm, kuşku ve tereddüt ehlinden, toprak mizaçlara, şeytani eğilimlere kötü tabiatlara ve karanlık nefislere sahip olanlardır. Yine onların karınlarını doyurmaktan şehvetlerini gidermekten başka bir zevkleri yoktur. Onlara gökyüzünün nurlarını gözlemleme de yoktur. Yeryüzünün karanlığından ayrılma... "İşte onlar,

hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir." (Bakara 16) "Soldakiler,- ne yazık o soldakilere! İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde, kapkara dumandan bir gölge altındadırlar,- serin ve hoş olmayan. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete dalmışlardı." (Vakıa 41-45) çL-^Ji \jljt>r Juİ3 JU5Cil Jj&! j^jSîj ( j ^ ^ i i l ) Ulî - 1 1 jy^zj

ji l*Jl

y j ^

jy>\ O j j - i L j lylS"

L>j tj^ijL«-« ^ o L v ^ j j ^ j - l j j l . p-Ajji ¿y

Jts- jjiyij

j^iU çj, \Jl* yjS'I

cJlT

jlj

(^-¿'JV! ji l*ll

jJi ıjıj U^^ Olj jt-^i

İS

(0yj^)

^-U^j ^¿y

iyütil

j

ÂJbJlj

Jl |t-4j

¿lo—Jl

jt-^ii ( 0 j ^ - L İ ! )

i .4Ü1

J

Uîj

.

«

f « ^

Ji

İJOUÎ

j I a j o r b i <j Ijj&ba t

j

jJsls

(jj^Jl

jlî ¿Li

îjJLiJl

ls

¿k)jî

ç^s

(jj^JLAl)

İ p ÂiiljJlj

jt-fjip C—Jip j

UÎj

L^ijl^-J

LgjtpL>-!j

cJ

L^JJlvsV

Ij^Lâjl

¿y> cİJjbo ^ j y i J l j OjjaJl ¿y> (%J> OlS"j c<_£Jİ>l (Jlp ^j^dl //

o

o ^ fio s

^ Jl

fi

s

s

fi

//

fi

o

fi

(\ • i J L J & ı ijj-) s

ss

fi

fi

ç gıtm J-ia3^> toîlij UUI OUff.y.tJl I j J ^ l j l o ^ j L>j jUJl

yy

s

ö

so

b

s

J

o

a

s

y

fi

o

fi

o fi

Ö>£ y

fis

o

s

o fi s

Öj^^U fi

s

^«-Jlj

so

s

so£

pJtJ & s

^

s

s

o s

s

oy

s o

jyaJ\j s

(U

ijy,)

fi

fi

s

s

^OjjTAj

46- "Mukarrabûn" = "Yaklaştırılanlar" - Onlar kemal ehlidir. Bedenlerinin dış görünüşleriyle yeryüzü işlerini yürütüyor olsalar da, gökyüzünü kalplerinin vatanları yapmışlardır. Marifetlerinin ışıkları ve ruhlarının cevherleriyle yeryüzü âlemini aydınlatırlar. Kalp sayfalarına ulvi âlemden yansıyanlar Rablerinin nurundandır. "Müminûn" = "Müminler" - Yeryüzü onların mevkileri olsa da, imanları ve güzel amelleriyle gökyüzünü gözlerler. "Nâcûn" = "Kurtulanlar" - Onlara Rableri katında hoş karşılanma, afiyet ve güzel bağışlanma vardır. Çünkü onlar Allah'ın rahmetinin misafirleridir. "Hâlikûn" = "Helak olanlar" - Onlar her şeyleriyle yeryüzüne eğilimli olanlardır. Yeryüzünün parlak ve sahte süsleri kalplerinin idaresini ele geçirmiştir. Böylece koyu karanlıklarında kaybolmuşlar, hile ve sapıklıklarına boyun eğmişler ve bedbahtlık onlara galip gelmiştir. Hevese sürüklenmişler, hidayet yerine körlüğe gönül vermişlerdir. Ayrıca onların midelerden ve cinsel organlarından oluşan mabedleri vardır; fani yıkıntılardan da Rab ve efendileri...

flİRûh-iPâk

55

Şeytanı da önder ve rehber olarak kabul etmişler. " O kimselerdir ki, dünya hayatındaki çabaları boşa gitmiştir ve onlar işi hâlâ güzel yaptıklarını sanarlar." (Kehf 104) "Bu iki grubun durumu, kör ve sağır ile gören ve işitenin durumu gibidir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Artık düşünmez misiniz?" (Hud 24) J T j

ÂjjLiLa 0 U U L 0 j  i i ü

aiİS'LÎJ

LLl]^

bb~>-

o^rj

b>j|s> Î O j S J J U - J I

t^l ¿ i

s sa ^ s s y & J**f>\ V j i-U-Jl ^

yy Vj

<#

A

%

¿* Udi

x

JtiSj

y y

^jf i* 0 /

J?-

¿J

¡2


x

(jbbli

^^^JLc.

o^

^ 3

y y

y Ay

( J
AIPjJj

53 x xo y •Üfi s A A o s S j i Jl&A JA dJüj ¿ f i ^JjM y

a

s

Igsajj

y yo

^

y

y

y

vı j-^ı Vj ¿îîi

iç** Uj

-1V

4İ^>Si

b jJsüli İ Ö j j £

^ '

b C^JIj u r

yo£

L54J1

yy

o

SL^Jl

A

yy

y

o y

S-^A

47- Gördüğün gibi oğul! Yaratıklar farklı türlerde ve değişik makamlardadır. Herkes kendi aslına döner ve eğilimine ve tipine uygun, arzusunun ve yönünün gerektirdiği ile hesaba çekilir. Allah'ın yaratıkları içinde türlü türlü işleri vardır. İşte bir bak oğul, sen bunların hangisindensin?

"Rabbinden ne yerde, ne gökte zerre kadar,- ondan ne küçük, ne de büyük hiç bir şey kaçmaz. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır." (Yunus 61) "Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâla buna aklınız ermeyecek mi?" (Kasas 60) j> ¿ y ^ ^ j di-^Jij âLadS ¿ j b JLftUnj — t A J-o-pİJ 2-oJ.I ^ l ^ r

JJ ¿Sbo

Vj

db'ly^î

g p ^ ı ^ g 'ji ı^J^

¿ÍJp ı j ^

'f^r ' ^LaJj -L>-j

Oİ-LALSM fA y t; i s y £ l^Jl ÂjLİ MJ JJX« jOİ 4lJj

J,l

Jl j î lilp JU5ÜI

3

^Jlyl

Loi j j T j J^J

f i ^ ' j .äiljVI

iC-jUrj-î
JJSıBV Y « I

.A^JÍ-^

^

câjIP- ")l J J TA^LS^J AJSLJJLL^L

o b L * J l ^ L b i ^JLp I _ J ¿ I j i l J (-LAİjJl) ^ ¿ i ^ U i l j a Ju'l^Jl j s - J ? y i ' u b J l j

^ Lp y P

jLoJrl

Jjjl y *

Aİ^. J i 4

A^A

jS"y j

Á

P

y j ¿ JAJ tJjjLp

U

»

j

j

V j « jiP (j aJ ià>-

y^l^-L)

(^-ijUjl)

j " (jt-^J-l) jM-sM iij 1 ^!

j y p 4_İL*J jl ^ j j - l O Li y j

JL¿5

jUail y p

Jl^xJl 2jíj'y (3 i

a i j g .tu J

J ^ ^ ó"*

L>y¿ ^JLÁj ¿ I b j r

^y

ó j l £ pLi-^Jl y P < b r / V IÜLAj

JJlJuj VJ tójS" y p ój^H jJ 4-UpJ ¿4jjP

(t—JjÁírlj)

Áitjsjj ÄJU^J

Jj*- jJl j ^ i 4_L«LÍ 4Jİ y_C.

t^Lodl ¿ j l y V J

y

¿Ib ju

oVb»- -Loi y i ^

^ J j ^ J İ I j t(JjUJl)

t?.L)ü*3lj aAip ^dl Ç.Ijíw-V

V <J I-ÂJ (jj^-l ı_iis Üİ

. jL¿> y p jLio

4jL¿> y:. 4jI J y k j y L - ( j i p j til y

0 yLyaJl J U T ^y ¿ijil li

^^Ua Lajb j A j il y—J

yV V Ää-L>-

flİRûh-iPâk J^Ou» 3 J

57

3

Uj

J-LP 4 j j i J - l ¿ P ^ L / i i ÂjyüJl j^-jtiJ

. 4xJL/2

J

ı _ £ d - ^ j i j OJLüslj 4jljs O-L^J y

J^H

câ^L*

y j

V I L L Î İ J

jli

ij^l

JJP ^ İ P LŞ ¿ r ^ i ' Â J l a i l

JıPİ¿P

J JJ ^V» i j J l ¡¿ij^

^f^l

¿jj^v*

y > \ J I J - i

YTLL (OJSVLIL JLS^-J OJJJJRL

jjjULp- jyjji

lÜfcj

¿FP ÂAJ^

J^JIJLI ¿JI^^RLJİI

sL>-l jv-^j jjJj&Li^ o l j g ."Ülj OLP^jl y

jt-frJjj p-^jb cSy

ly

J£ ¿f-

tj^iaisî y

jüJl

¿f^Z

4J j J-4-^"' " wLfli 4jLİ j i r ¿«J ' 1. *Jj* J fi Oy o S y o t iy ' y y y y o a y S y tf -- y IJJLS J JJL 1İU IJIÎL ¿JİÜ JJJ<|> JJ JJL fi

y

y o

yy

-fi o s

j l i J«JUJj X

x

x

s-Ud

/

^

y yy

-fi yy

y

yo S

j 0 x

X

X

y

o

LIJJL aJL» ^ >

xx

aUI (JJ^» j j j ^ -fi

(TO

fi

/ Î

fljjJ X X

x

5



fiy

0

y

y

i

x

j j j # ( r.

o

tf/

0

^¿^¿uJ1

¡i X

fit*

IJI-^-Î ¿JJUÜ

X s

*

fi

*

fi

s

fi

y

yO ¿0

fi

fi

fi

0

XX

J^J «ÜJLJ ^ U J JLISÜL AİJL OJ-İJJ

48- Oğul! Nefsinin kurtuluşu için çalış. Rabbinden yardım dile. Heveslerinin bağlarını kırmaya çabala. Dünyanın şartlarına boyun eğme, bilakis himmet atına bin. İradenin binekliğini yap. Azimete bağlan, kararlılık dizginlerini eline al. Hayır yolunda, olgunluk şehrine doğru Allah'ın bereketiyle yürü. Şunu da bil ki, o şehre giden yol, çabaların çeşitleriyle çevrilmiş, engellerin ve zorlukların türleriyle sarılmıştır. Olgunluk kendi içinde sonsuza dek uzanır. Onun ne sınırı, ne de sonu vardır. İnsanlar da bu yolda farklı derecelerdedir. Herkes, sevgisine ve ihlâsına, sınanmasına ve çabasına,

i* fıtratına ve hazırlığına göre rütbesine ulaşır. Nefsine karşı çabalayan kimse mücahiddir. Malın fazlasından yüz çeviren zahiddir. Farklı ibadetlere ihlâsla devam eden âbiddir. Sırrıyla duyular âleminden kutsiyet huzuruna yönelen ariftir. Meczup ta cemal tecellilerinin aşkını coşturduğu, celal tecellilerinin de deli divane ettiği kimsedir. Hikmet sahibi ise, tüm bunların orta merkezinde duran, engellerin yolundafı çeviremediği, zorlukların da istenilenden vazgeçiremediği kimsedir. Bunların tümünü uygulayıp günah, itaat, kopma, bağlanma, kolaylık, zorluk, uzaklık ve yakınlık türünden (birbirine) karşıt varlık hallerinin müşahedesinde, hakkı tanıma yollarını kendisini kemal potasında erittiği ve tüm bunlardan kalbi selim, aklı dengeli, tanıklığı tam, marifetiyle kapsayıcı olarak çıkan kimse kâmildir. Bu kimseyi ne sınama felaketleri, ne de nimetlerin bolluğu saf ve temiz olmaktan uzaklaştıramaz. Çünkü ona göre (nimet) verilmek te, engellenmek te birdir. Bir oluş sebebiyle başka bir oluştan perdelenemez. Bir işte de, başka bir işten dolayı meşgul edilemez. Çünkü o, Haklc'ı zatı için istemiş, başka bir şey için değil. O'nun rızası için kulluk etmiş, dışında başka bir iş için değil. Ayrıca diğer tavırlarını O'nun rızasına bağlamış. O'nun dışında başka bir mutluluğu yoktur onun. Zaten O'ndan başkasına ihtiyacı da yoktur. Sahibinin katındaki makamına ek olarak, yakınlık nimetlerini ve dostluğun mükemmelliğini idrak etmesinden, kendi nefsinde ve varlığın mutlaklığında gözlemlediği, yapıcısının hikmeti ve yoktan var edeninin nurundan dolayı daima neşeli ve mutludur. Bu yol, Hakkı murakabe ve nefsin siyaset yolu vasıtasıyla Rabbini bilmiş, nefsi itmi'nana ulaşmış, zâtı kemale ermiş herkese aittir. Burada, ehlinin dışındakilerden sakındırılan sırlar, fani isteklerin kuşkularından arındırılmış üstün haller gösterilir. Melekûtun cemâline, ceberûtun celâline kalpleriyle yönelmiş olup, arzu ve şehvetlerden oluşan uzaklaştırıcıları etken kılan şeylerden yüz çevirenler, gönüllerine yer etmiş şaşmaz hakikatler ile daha hayatta iken rızıklandırılırlar. Bu hakikatler, onları eksiksiz yaratanları,

flİRûh-iPâk

59

sahipleri ve onlara maruf olan zât haricinde her şeyden meşgul edip ahkoyar. Kim bu durumda ise mutlu olmuş ve saadeti tamamlanmıştır. Artık kendisine velilikten öte sıddıldık makamı hak olur. "(Kötülüklerden) korunup sakınanlara: «Rabbinîz ne indirdi?» denildiğinde, «Hayır (indirdi)» derler. Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükâfat vardır. Âhiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir!" (Nahl 30) "(Bu,) nûr üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir." (Nur 35) OUİ J^AIÎJ OL.VI ¿¡IJBJL OURJI JJ\ 01 ¿0 B ^A^JJÜ

»

^

f

J -11 fi

N

fi

L_LJJ 015" LI^» AJU> <üiI Di JJl«J Dİ Ju*!l

JS\ («-İU-JI JB'J .¿LS^VI JÎ JJJBLLJ OLSÜ.1 J OLJJL ¿P <ÜB>^ _JP j

LLjiCiJl

>1 jaS/I ı — Î j l j »

OVBULIVI S-CS^J (J-4 iolijb^il

Jl

¿IjiJlj

M & I TOVL^-LJ Ç>UJVI OLIISJ

oyjJlj

¿P

öAl

^ijj

blüjtiw»l ı o l j ^ J l j ¡J^jVI s-cijb ( _ £ J ^ . obT cJjpj

oLlâilj

J-IJJ j L ^ ü

il^

tJLJb

jJl

JL^-VI

y\-> c - ^ r o L i v a J l j t^vJüsJl Âj^-b J l

y j

AAjA

s-b^VI

obiil

eJLaJlj

tJb^Jl

ÖjtJJ

b db^Ua

dLİS ^

¿¿pj

^Jl ÂjÂJJ

<3!>LpIj

i l j ^ - j tjj^AiJl 3 j j p j JLJl

tobbJl

bli

cuU

colijVI

c—siilii-j

oLl/Jl

DlwU-> il LA

-ilLa>j

g p ^ y ı

6 0

tjly'lj

j'j-^J

blja^ y p

.JLOJİj y i ^ i j a J

^'jj^lj

j

jJLaJU J ) l j j \ j

jil UliSÎ ^^liJl

IİLAj : J l J i

J Jİ JLAÜui

y y

$.LL» ^ o A o A c O

IJJJÎ

y

cu^

O

A

iUkSoJl ^ ¡ J j h ' j >

S

V ! JTJU

/

yy

U J

cJİljj^l

JslaJ^l

V j c u ^ ÜİÎ V j o î j ¿^p V L."

< y y 0

' j L P Li Jr^i V

j i V! L^jjJuS' ySo:. V j t J1 jiSH

" y o Uıi Jj-üJl

y j J j j

i5

AJIPJ OIJyLİl ^sÇ^* L,'-?öU y

ıJÖT

fi

iij-Uj Oy

y

fi

O y y

ı ^ - ^ J F WÜIA

yy

0

0

IOIOJı

y

J cL^jjlj 0 A

yy

CJJJ

49- Oğul! Bilesin ki, ariflerin ilk derecesi imandır. Kulun imanının en faziletlisi Allah'ı zamandan, makamdan (mekândan), vücuda girmekten veya (bir şeyle) ittihaddan tenzih etmekle birlikte, Allah'ın nerede olursa olsun, nereye yönelirse yönelsin kendisiyle birlikte olduğunu bilmesidir. İkinci dereceleri, riyazettir. O da heveslerin boş çabalarından, kuşkuların engellerinden, hayal ve vehimlerin karanlıklarından, kalbi ve gönlü boşaltmaktadır. Uzuvları, alışkanlıkların düşüğünden, tepkilerin bayağısından temizlemek ve mahlûkata güvenmekten, sebeplere bağlanmaktan himmeti (zihni meşguliyeti) uzak kılmaktır. Sırrı, göklerin ve yerin yaratıcısı haricinde her şeyden, büyük olan nimete hazırlık olarak arındırmak ve urvet-i vuskâ'ya sarılmaktır. Ey oğul! Hal ve makamlardaki sebat (oturmuşluk) sana eşlik ettiğinde ve vakitlerin âdâbmı da öğrendiğinde, esma ve sıfatların ışıkları kalbine tecelli eder, kerametlerin türlüsüyle

61

Rûh-ıPâk

sürprize uğrarsın, nefsin dinsizliğinden kurtulursun. Sırrın (iç dünyan) da kutsala doğru harekete geçer. Orası, işte orası var ya orası, yarış meydanı, ayakların birbirine dolaştığı yerdir. Perdeler kaldırılır, el değmemiş, göz görmemiş yeni şeyler açığa çıkarılır. Kafalar uçurulur. Güneşler ve aylar, nurlar ve sırlar. Üzerine toz konmamış (kuşkuya yer vermeyen) anlayışlar. Kalplere ve ruhlara; kâğıtların ambalajından, lafızların hükümlerinden arındırılmış rızıklar ve marifetler vardır. Bunların sandıkları kalpler, kilitleri mevhibeler ve anahtarları ise zevklerdir. Çabalayan ve şahit olan; ulaşan ve tadan kimseden başkasına açılması mümkün değildir. Ayrıca orada "Ne gözün gördüğü, ne bir kulağın işittiği, ne de bir beşerin kalbine doğmamış şeyler vardır. Bu, yakınlıkların zirvesi ve mutlulukların en iyi noktasıdır. Orada, hoşnutluk ve rıza meltemleri eser; kader sırrı ve tertibin hikmetine vakıf

olunur. "Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akil sahipleri düşünüp ibret alırlar." (Bakara 269) lOİjULiJlj

3

o l jliil

'J^-J

Jyi b

COLÜJJI J

^Js-

j —o .

O İ J ^-¿aJl

U s o l J j V L-U o İ a a L ^ I J o U L i l l •—iy^s i y s - L ^ U ^ J j £¿¡1 L0-U5 j J J i J T

J j î jl

tJU-^l J - ^ ' ^

t o b l J J s l jl \xj> O

j

J

U s j l JA <0Jİ J l o J \ L l ö j î jl ;J^UaJl J J fi

s 0

fi

0 s O

s

s

J^lajjl jjflJl d ü i

fi

oy

O

I

fi

yy

<

o f i o y

d

J

fi*

l

s

toLiL^1

L^UP

J

c J l j ^ V l j o U l â i l oJliPİ f

J ^ İ Î L İ İ üJ*>UrlJ J l o J r ! O - L ı l p j t

y j

(oLiil

SjtJaiJl y> O İ İ j

j

y

ı f & j f

JJjj

s

Jl>- J T <J

¿p

62 •fi

y

o

y

fi

yy

s fi s

&

yy

^ ji^i s - ^ J T ^Ip JAj j^j s y

fiso

fi s o f i

s

s

O

Oss

fi

^ O s

y y

O £

y

y

y

y ^

y

y

y©£

y o

îP

y O ^ o J I / y y

j UjÜI 5L?Jl ^ J

(İT ^ J J SJJ-)

ı>>

y * y 0 £

¿)jjj^sj ^A V j j^g-İP t i y - V 4JÜI i-Ujl ÜJ ^

5j^Vl

y ö>

U j j ^ j V l j O l j U - J l ¿LU

j-M' ^ s o f i o s o s f i s

y y y

p \ H SJu'lil Sj^)

/ Ö î y o J I y y o A y

y

S>

D j i ü I j i l T j IjiaT jjJÜI y

iV

y

y

y

oy

y

j j ^ l jA dlJi
50- Oğul bil ki! Hakk'ın yolunda ben, türlü türlü mutluluklar ve bedbahtlıklarla sınandım. Engeller ve zorluklarla hırpalandım. Korkunç çölleri aşmak için nefsi sırtlandım. Bilakis çeşit çeşit gayret ve meşakkatlerin zorbalıklarıyla nefsimi taşıdım. Ne zamanki idaresi ve gidişatındaki aksamalar hafifledi, hidayet izleri açığa çıktı, tüm bu olanlarda, sebattan daha faydalı bir dost görmedim. Sonra, makamlara ve hallere yükseldim. Er meydanına girdim. Yalnız kalmanın acısını ve ulaşmanın tadını tattım. Cemâle ve celâle tanık oldum. Hidayet sabahı doğup ta delalet gecesi son bulduğunda, her halükârda Allah'tan razı olmaktan, Allah'a daha yakın bir mekân görmedim. " A l l a h onlardan razı olmuş, onlar da A l l a h ' t a n . İşte o büyük kurtuluş budur. Bütün o göklerin, yerin v e onlardan olan her şeyin hükümranlığı Allah'ındır. O , her şeye daima gücü yetendir." (Mâide 119-120) " U y a n ! A l l a h dostlarına ne korku vardır, ne d e onlar m a h z u n olurlar! O n l a r ki A l l a h ' a iman edip, takva ile kötülüklerden korunur dururlar. O n l a r a dünya hayatında da, âhirette de m ü j d e vardır. A l l a h ' ı n sözlerinde değişme yoktur. İşte bu, o büyük kurtuluştur!" (Yunus 62-64)

63

flİRûh-iPâk

d j j j j J I ^ ¿ b ^ o l s J î ¿ ı > L J o İ 3 AC-t^iJt

x

fi

y

yO g

A yy

o

J J J I ı ¿JUJJL

y

y

fi

i / /

s

o s O

D ) J J Ü I L

s

fi

yo

y

y

Jy*J

^.jJI

fi

ö ¿ ¿ Ü L Ao fi O

(U

^

Ijjjl ^

fi

y

o &

yy

¿LP y

yo

gy

fi

fi

fi

fi

y y

¿ U j l j <üJl ^ I J ü f c

\ \ j.*>Lj!J sMviJlJ .Aillb VI ÖjS V j J J ^ V J . AİJİ JUJ-İ —' -X*JJ

»VIJ jj^J

J Ajl^ySİj CAÜİ

BÖLÜM II İLMİ YE DİNİ İÇERİKLİ ARAŞTIRMALAR VE KURALLAR Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. "Kullarımı müjdele: O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, A l l a h ' ı n doğru yola ilettiği kimselerdir. Qerçek akıl sahipleri de onlardır." (Zümer 17-18) Allah'a hamd olsun. Allah'tan başka güç sahibi yoktur. Salât ve selam Allah'ın Resûlüne, ashâbına, yardımcılarına ve ondan sonra gelenlerin üzerine olsun.

E ^ ^ ' l ÂÜIJA* Ä J L P I ß ¿ 1

¿ A T J I K I L AL*J:. ¿ ¿ - D L <1)1 ^

olAJ ¿p

liUaJi

j

a J/? all) Li

ä ^ • -J

B »ıPıI - I

j j yLwv ^JLp

jLäV1 )

b>-j sJIP

3 SjJiäJlj jvi*Jlj


5JL>jJl^ ¿L^Jxllj 5_¡jL$SJIJ 3-lill iilj^VI IJLA_a .cjLjISOI ^Uiü lt>ßJJiiy U j y J d t ^ J l y Jjjj 3

j

oU^isAl

y>î t ¿)lp¿VI_J V ^ l J M'j-'b J y j J . 1

«us y^Vl ^yaxJl (•-*yj '¿-^ '---'Wií^s e/2*^^ <1)1 j jiäJl jSO a i lg ail (3 y 3 j*-* y ^ (j^* ^y2-*-*^ J""* 3 ^ij i4-aii>Jkl »LA jVI

jy

.p-Ay _jí .JuS" Ii j l a i <äsL jlC.VI j«L*Jl jyJull kiJJJj j y J j

j»L*Jl

LJLC]J L p ¡LA^JVI JL»50 Vi d i l i L>(IJLLÜC«

¿il A A j

Jjl>t«xlj

_|il

J

A^LP AUİ y y

yOy

oy

fi

y

y

y

f

y

}

y J¿^í ®JL« C^iL L¿L¿Jb- d^jJb

9

y

if

y

^ y j y j Jal*—VI

y

ü

y

f

^-^J La ^jjüjl j a yy

fi ^ Os p
¿ o

iL^LJl yA f.*}LcVl jV'

j Ln-PJ

U j dJÜl l~»-jl ¿¿JiJlj J* Cö y y y

^ji-p
ä ^ L p ) ^ L a j S ' l j CJLJL^JI ¿ P

jJl ^ÂJ^İI äjy<JU ÄJLjxil ä-b>-jil ¿^J í^yixjj

¿¿JJl « ü » M - ^ V ' l

y

y

9

y y

y y

y

y

j

^

y

y

y>j

yo

/OÍ


/

a

Rûh-iPâk

65 öi^»

öjJ>aj^L»

¿İKIJ c J ^ L l "¿".J Y J S O 4i.iL« ^ J J

J-*Jl y

4

l

i

y

1

^

Ji

1

cu>«Jl ( j jU*Jl

X 0//

^UnJl

X

/

4JL2Î 3İÎ>L~j J,l
JJ&Î AJ AİYAJÎ L £0

X X X

¡2

Ü I^JLp ^ U t jiaâ X

fJyJl

i

Lc. ( 4 J L 2 ) I j i ^ b - j tAİsL*

J X

/

î

>

^JslKİ J

o L A l J j u j ölJ~1 oIA j

< b L f (3 J j i l

0/

j ^ j

ojlâJl

ÂJJÂII Î L J L J ı Â I ^ J I «UJIJCÜ J I L S ' J ^ J ı ^ J I I J I

j bl

X

¿jjJl

-Uu (_£JÜI JJJÜI t ö J j t i V l j

f-jîj

JL^JJı JUP

J^UJl

xo x

X

5)

{^cîj-JUj Ü J^ül

05

fljlai

x xo

£



xx O

\JYBJ (OT/ I ) i

X

X

x O

x

0

UL^- ¿¿uJlî ¿JL^srj ^ U j )

XX

J

/ i / O

^

Üİ

X

X

53

ox

¿J^jl d ü i 4JÜI jJbü c-

A- Bilesin ki, oğul! Mutlak anlamıyla din; varlıkların nizamının kendisinin takdir ve tedbirine boyun eğdiği, yaratılanların tümünün fıtratla kendisine yöneldiği; mekandan, zamandan, nicelikten, nitelikten ve denklikten münezzehlikle sıfatlanmış, tam bir konuşma, görme, duyma, dileme, kudret, ilim ve hayata sahip zâtın, sair tabiat kanunlarına hâkim ve galip, mutlak yüce gücünü idrak etmektir. Yönelme, çekinme ve boyun eğmeyle kuşatılmış bu idrak, beşerin nefislerinde yaratılışla var olan ve tüm kalpleri kapsayan fıtri bir durumdur. Bazıları farklı biçimler kazandırsa da, diğer bazıları da bu anlayışta farklı evhamlara kapılmış olsa da, yine bazıları da fıtrata kazılmış olan Allah'a doğru imandan sapıp kendi tasarladığını ve vehmettiğini din edinse de (aslolan söz konusu fıtri durumun varlığıdır).

66 İslâm genel fıtrat dini olması bakımından, bu genel duyguları benimser ve kulluk ve inancı vehimlerden ve (kişisel) tasarlamalardan soyutlanmış olumlu bir din ve iman olarak ulûhiyetin kemalinin gerektirdiği yönleri en mükemmel şekliyle güvence altına alır. Zaten İslâm, halkaları Âdem (aleyhisselam) ile başlayan Hz. Nuh, İbrahim, İshak ve Yakup (aleyhimusselam)'ın diniyle devam eden, onlardan sonra da torunları ve Hz. Musa ile İsa (aleyhimasselam) ile süren ve M u h a m m e d (sallaMıu aleyhi vesellem) ile s o n b u l a n k o p m a y a n bir

bağ, sağlam bir tevhid ve ilahi din zinciridir. "Dini ayakta tutun v e onda ayrılığa düşmeyin" diye N u h ' a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, M u s a ' y a ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi A l l a h size de din kildi." (Şûra 13) Böylece o, gönüllerin ve kalplerin dostu, her hikmeti, fazileti ve fıtrat sistemini kapsayan bir dindir; kolaylığıyla ve ilkelerinin sağlamlığıyla doğrudan basiretlere nüfuz eder, gönüllere hitap eder, cehalet yalanından aklı kurtarır ve düşünce için çalışmada serbest bırakır. Çünkü özünün sadeliği, ilkelerinin netliğiyle yükselişin her safhasına uygundur. O, güçlü ve kolay öğretileriyle, kendisine tabi olanların - hükümleriyle amel etmeleri şartıyla - bu dünyada ve ölümden sonra başarı ve kurtuluşlarına kefildir. Özellikle onlar, dinin ilkelerinin her şeyden arınmış haline ve aslının sadeliğine dönüp Kitab'ta (Kur an'da) indirilenle omurgasını belirledilerse ve (özünü) de donukluk, gereksiz teferruat ve (onu gereksiz şeylerle) doldurma ve (içeriğini) boşaltma ehlinin ona yamaladıklarından temizlerlerse... (durum böyle olur) " O halde sen yüzünü, bir hanif olarak dine, A l l a h ' ı n insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaradışında değiştirme olamaz. Doğru v e eskimez din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar." (Rum 30)

a

Rûh-iPâk j

67

UJU¿>IÍ*

YIYAJL

JJ LilJjkf JJIJÎ y

JTJJ«JL ¿JL^JJ

JLJIı ^UAJL

j l j b S l ¿yL^> dJU¿_J ( ^ / x J b J-IT

ÁLÍLÍJI

l^jíj


OIT ¿J LI Iii. - O

ÁL>ITJI

AÍÍL»

I^JJJL

^ J ) ÄX^HJ

^ ^ V V I

f lT>-í JJLP ^L-VIJ.^YJL

JLJ-SIJ

JuTJl J l U y í j L¿jJ Oto Sil ^ T AiSí caj

dJJój ! IsUaJ

cÁ¿>¿ll Ä ä ^ J I
\

49jU¿ljlj 4jL>W5İJ jj^ı j _J ji IjJI

ly Lpr

JTJ ¿ U *

^Ip

« jl y - j

¿J İJI

3

U aJuITJI Âİa^-Jl Âİ^Jl

ÚV^J

OLT

L>J¿J

J ¿SC jl

OÍ J i p OUJJL ç ^ j j JJJÜI RLI J , JJ\ i

j

J

Ç^JJL O L I X J L

0jTJ 01 ^JIP «.LájjVI ( j ^ - j 0Sí

« yäj

JJVI

yıll ^İp <_£y^VIj ( FR^

\

OIPL-

V j Jä*Jl J b

j

4J1P áíll^L^» <ÄI d j — ' j L^JlP (J^lp

ö*>U J j V I jjU¡I JJL

j L f k J l Aj ^y>rjJl J-tJ

(«-^l c - ^ Äijj^ Ä»

l

4jOj

V IJ^TJ

jjLj

j j j c O l S O . j 01« j OUJI A J ^ J U I

V

OUJ

JJ-^ÍJ t^-iáiJl J^>lyJ i j U V ÄJLs^I (JJI"^- j y ^ I

J2Ü y & j ÄÄÄ^JI ä j / I J äJl-uJl

j Äli-I SJJII Liu»

^LwaVI y.Sâjj

OJUJIJ ¿JL-Ujl JJUJJI JJLP

ÇIAjVI Ô^UPJ

68 (»-Aİjji Âla O s

^

j-"*9*-0 yy

y

y &

laj O l j U - J l ^

^ s

J*-^' ¿y** Ji s

la
( ^ YN -UO

fi

y

y

0

y

o

¿r**^ f

i

&

y

y

&

y

fi

y

j^Aİji\ 4JÜ1 J b ü ! j ULi?$ os

SJY*) ^ÜA-^T»

«

>s ** ' ' '

JIO 4_UL

B- İşte bundan dolayı oğul! Dini ıslah yolunda ilk hedeflerimizden, belki de en önemli maksatlarımızdan biri şudur: Yükseliş derecelerine ve tabii merhalelere uyumlu bir şekilde, İslâm'ın hükümlerine (ki aksi söz konusu değildir), doğru bilimsel kuralları ve uygarlığın faydalı iyileştirici yönlerini tatbik etmektir. İslâm, mükemmel ilkelerinin doğası gereği ve öğretilerinin kapsamlılığı ile bunun örnekleriyle dolu olup bunu garanti etmektedir. Çünkü İslâm geliş sırasına göre dinlerin sonuncusu, mükemmele en yakın olanı ve çerçevesi en geniş olanıdır. Bu da ancak Peygamber Efendimizin, ashabının ve yardımcılarının yaşadığı, dinin hoşgörülü fıtrî öğretilerine ve asli temizliğine döndükten sonra olabilir. Onlar ki, İslâm ümmetinin ilk döneminde tüm halkları yönetmişler, onlara hükmetmişler ve imanlarının harareti, dinlerinin gücüyle yeryüzünün zorbalarının başlarına musallat olmuşlardı. Zaten yükselmeye karşı ve akla ters olmayan, sade, kolay ve bir bütün olan hükümleriyle, o dönem İslâm'ın bütün temellerini öğretmek için bir kaç saat yeterli oluyordu. Bilakis İslâm'ın her zamana ve mekâna uygun olduğunun kanıtı açıklanmış, delilleri konmuştu. İki kişinin dahi anlaşmazlığa düşmeyeceği açıklamayı yapmak için İslâm'ın bir eli Doğu'da, bir eli de Batı'daydı. Nasıl olmasın ki? O kitap, öne sürdüğü bu hususların abartılı iddialar değil, asli hakikatler olması için yükselmenin kurallarından medeniyetin esaslarından ve gelişmenin etkenlerinden hiç bir şeyi göz ardı etmemiş olan bir kitaptır. Çünkü İslâm, gerçek medeniyetin kaynağı ve doğru özgürlük ve adaletin beşiğidir. Bozuk inançların, göstermelik âdetlerin,

a

Rûh-iPâk

69

vehimlere kulluğun ve putları takdis etmenin tek düşmanı da

sadece odur. "İşlerinde doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrahim'in, Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. Qöklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O ' n u n ilim ve kudretinin dışında kalamaz)." (Nisâ 125-126) jip

Uf

j^hlj

C-JİJ J JyHI ^«i

«U^-Jl t^-L^Ji ( J J L J l

y,

1 0 x

0

j

LL-^J

x

fijyj

4juJ|j o b ^ J l

(c/Jl 0

fi&

y y

y

^ j j & y

O

fi

fi

s

¿p

¿a

of ¿1 "

^U-VI

1*

x t ä

y y

o fi y

y

¿Jl

ü ^ J l j ^U-VI

y y

0

I« Jüy ¿¡A 1JÂİZP-SJ I ß j ä J J j ü i r IJJJSJ VJ i \ » T OlyS- J T

İ J\

^ ş s - j j 01 jt-^*^ ı_JiSvjı^o V j o j î ^

1 / //O

^

ol^Tjl

V Ot -W jJij

ÎUİI x

4 4 J l

fi&

y y

y

y

¿^

fi

y

Ijâ^ÂÎ VJ bug^r yo

fiy

fi

y^yo

fi

fi

y

(>.0

C- İslâm'ın aslına dönüşteki yolumuz, onu, çevresine ilişen şüpheliden onun hoş görüşüyle temizlemek ve Kitab'ın sarih nassına, Sünnetin sahih olanına, icmânın da sâbit olanına sarılmaktır. Kitap, Sünnet ve selef-i salihinin hayatı, reddedilmesi mümkün olmayan kaynaklar olduğundan dolayı, müslüman ona dönmekten kaçınamaz. Yalnız şu şartla ki, Sünnet ve icmadan herhangi bir şey Kitab'm ruhuna ters

düşmesin. "Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın. Fırkalara bölünüp parçalanmayın." (Âl-i İmran 103) "Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır." (Âl-i İmran 105)



g p ^ i J i ^ q g V OÎ

JJfLJl ¿y. jJ-l

I

L LJApUJ - i

J ^ S L Í I I Y J I L J Í * VI

^U^V

y

<3

JİİJ U V} UJ^I y

Y^ÍILI

JL ¿ ^

J^áJ V j V j cS^Sn

Ä ^ y Áiílj-4 Jâlj L> VI ^lí-VI ¿y J^áj V j c ^ V t j - U f j S' ¡L^w? _jl

y

4-äily (jjilj

aJÜI J j j í ú ¡

VI

¡J

y

" U b ^

J-^ V j Á^Jl y r .,,-?l

OlTjí /

A

s O

X X

/O

y

(rv îjıîiiı Sjj-) < ^ 0 d i í LoLijI O

fi

fi

(j

tUJJlij

,

*

&

s

*

Oj /

y

$ * y

o

/

y

y ^y

X

O gy

rt

Oy

y

y y

y

y

C - L P J Î JL>-Í 3

^

(

O yo

y

<M

y

fi

O X

_RJ

O Í ¿ J L¿ ^ W ' L J J

¿JLj j j»-4 ÄÄILJ YT, JJ — 5_uJl JJ&Tj ^ L S ^ I j

dJJ¿ 3 L'J^pj . "

Jisb

Lfo^ J^-i "

í-Ubr (wJsJLi Jbjîl Ul5 «>

J 0 y

( W JLPjJl jfi

fi

US' JbJ <ü¡l ^Ijá' fi

o yy

^ JvVl

/

¡JJ^)

yy

Ç j J l j íÜJb 0 jxají

yM^^-lj

(1

O fio y

¿Sil

^ j U j O l î è "U^İJlaJ

¿

y

ULb

¡J^ ) ÁÜJI

¡ij

y

4ÜI (Jj ô j i j à S.J-Ä ¿

(o<\

*

L » U Ij

ijli

y

y

fiy

y S ^Ül

(c£Jl 0 Î 0 Î & y

y O &

< | 0 j k í b J 4J UİJ ßJÜI

y03> y

Uji

fi

fi

y

y

y

3 ^jj Vj 0

y

S¡ yy

la UÍj

CJ

Ül#

a

Rûh-i Pâk . s*

,

71 ,

-

s

s

Jfi JbnJ jJJ AjUİİO JjL* ü ¿Jbj olaT

as

dJLJl

s

£

s

*

a

U Jjl

fi -

'O*

*



(YV J

J^lT

tol^J!

Jl

¿JUi y

oiLUi-V

V 4Îİİ (3 J ^ i AİAÎ

»-J-1 ^ y ^ v i

ÖJJ^ )

¿¿-^j

J i l T ÎAPLjİ u J l M /

(A

s

CÖ x

tf

(-JUSOI ^ L I E J I

* * s s s >05 s s & I j j i p O l T <üj J p f o j O i j U - J l

J J^U. ^ J J ^ L .

a #

^

J

*

s

j-Jl

a

J ss

£

o

*

ç^JÜÎ i

ÖJ

(T OUyJl S j ^ ) LjjJIj ¿¿jJI

çyg?- ¿¿s i ^ - j j (^JÜI J U A J I

û T J ¿LAJl ^

s s

o

s

}

s s

s

fi

1

Nj i s

ijj^)

SO

y t


0 s

o

e >

t

o ^

S

X

'

f

Aj

/

İJ

s 0

s

0 J

o >

"

^

>

os

o

g

\

& s

o J< ^

4İPÜI

(V â-Ailil 5 s

j^Soİ A L ^

s

y

O A

(3yİlâ (lor ^S/ı

D- Hakkı batıldan çekip almaktaki kuralımız ise şudur, ey oğul: Dinde sonradan gelenlerin ortaya attıkları durumlarını imamların mezheplerinin net yönlerine apaçık bir şekilde uygun düşmedikçe kabul etmeyiz; imamların görüşlerinden de, ilk dönem (anlayışına) ve sahabenin icmâı ile sahih Sünneti açık ve net bir şekilde onaylamadığı müddetçe kabul etmeyiz. Sünneti de, aziz Kitab'ın hükümlerini açık veya üstü kapalı bir şekilde onaylamadığı ya da hükümlerini açıklayıcı

72 olmadığı müddetçe kabul etmeyiz. "Kim A l l a h ' ı n indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır." (Mâide 47) Allah'ın Kitab'ı, delilimiz, önderimiz ve liderimizdir. Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) sünneti de irşatta ve hidayette bize yeterlidir. "Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz A l l a h ' a v e âhirete gerçekten inanıyorsanız, onu A l l a h ' a ve Resül'e götürün (onların talimatına göre halledin),- bu h e m hayırlı, h e m de netice bakımından daha güzeldir." (Nisa 59) Şurası çok açık ki, oğul! Maksadımız birini yaralamak; imamlara, icmaya ve Ehl-i sünnete güvensizlik değildir. Bilakis bu, onlara olan güvenden, doğruluklarına olan sadakatten ve sözlerinin doğru olanını, başkalarının batıl sokuşturmalarından çekip çıkarmak içindir. Bunda dayanağımız, önceden de geçtiği üzere, Yüce Allah'ın Kitab'ı, sonra da Sünnettir. " K ö p ü k atılır gider,- insanlara yararlı olansa toprakta kalır." (Ra'd 17) Şüphe yok ki, değiştirilmemiş ve üzerinde oynanmamış olan dini kaynak, Kur'ân-ı Kerim'dir. "Kur'ân'ı kesinlikle biz indirdik,- elbette onu yine biz koruyacağız." (Hicr 9) "Rabbinin Kitab'ından sana vahyedileni oku. O ' n u n dışında bir dayanak bulamazsın." (Kehf 27) Zaten İslâm dini, bu kitapla desteklenmesinden dolayı, ortaya konulmasında bir bütün, bağlılarını isteklerine cevap vermede yeterli ve yandaşlarını mutlu kılmada garantördür. Kendisi hiç bir tamamlayıcıya ve düzelticiye de ihtiyaç duymaz. "Biz bu Kitap'ta, her hangi bir şeyi ne eksik bıraktık, ne de fazla yaptık." (En'âm 38) "(Resulüm!) D e ki: O n u göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen A l l a h indirdi. Şüphesiz O , çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir." (Furkan 6) Kuran, kemale ve kurtuluşa yönlendiren din ve dünya hükümlerinin tümünün kendisinden alındığı berrak bir

73

flİRûh-iPâk

pınardır. "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim." (Mâide 3) "Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti." (Enam 153) L«ÎJ C Ü ^ J J ı Ö J I J J YIIL '

j^â

ljjw

x Cö

Si

XX

 J ^ U I P ^ L JJLJ.1 <J U L ^ ¿ J b ıJL» -

JJ^Ü °

ÜPUL^R^L

- v

Ji

 ^ - ^ v J l O x x O w 0

/

01 5 y - L İ l a U J l

fi

JÎUIı

ÂJ^SJIj fi

öî /

S>

^ J L u Alil



ı_3JL*IL

(<İ^UaJl x

0 x

o

jUJl

£x x x

«.lyi^l) 0x

1JÜ t i - f

» 4_PR ¿y* U-UP

ja X

IJjiaj^

j^jUl

E- Ey oğul! İşte bu, dini işlerde ve inanç konularındaki yolumuzdur. Kozmik bilgiler ve sosyolojik meselelerle ilgili konularda bizim için makbul delil, (doğru bir tüme varım) ve

doğru deneydir. "De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) âhiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir. " (Ankebut 20 ) jjjji

JJ> u b

yJ

iJJlJl J J » Î j j » l y î ^ J u ji <üll 0 Î

c b ^ U j b>lj L 4 2 J Ul cAjljsL^- j j u v j

ıj-Ji j-jî

¿JC^P JLO^J J g ¿ L j j a . } J ^ j

vj v ^ LS^

J AJIİT J 1

^

—j

4_Lj

lJ>- VI

u «ub»^ ¿ i obT

Uj

V j L ^ j j j J J^-Jb' VI UÎJL« J j v Î J LjkJu» JİPIjS ^

O IS'

ıJsl CJIJ^Igillj C->jLtil y

UJjlî

cOUjJlj JJJJI yT eJuJ-l Lujjj . ¿)L*Jlj (j^J-l

toTj^lj

s> o^o ^ -Jj» ^ U U o î y ü l iJLa

/atf / © ^ — Lbj+fi ajLS' J
o s V

4\İJar o £0 fis

Üİ J T

fi

& s fi o fi s

O Ü U ? jJaJlj jİfjlJlJ O l j U - J l

J

^

(i \ j^Ji U üâî V j ¿>y

y /

}y

9 y

S

1*



Jtf

J Î

y /

O

) ^¿)jJL»uaj UJ jt-İP <üJlj

fi

y yy

s

s

j 4JÜU? jJLP

¿JJbJl V j ¿Jül JJJÜI U-UP r - j y Mi

i^Ajil ¿¿îi VIj c^^lsJl OUJsVl

¡i lil u^ia-dl OUjJlj

ıJüUiJl ¿JliLl ¿ P ^AÎ ü u T j î V ^kjl oi A

dib

OLJÜI O l T j Ji* J T a s s t}> y s fis fi tfl g

i

y

y

y

VI j U ^ S İ ¿ a

¿JiJlj ^ j J l

ÇJ^UJI Vi jsLl y

( rn

^

¡Jr,)

Ki y

o

JsJl

iiU y

o

fi ^

F- İnancımız, Yüce Allah'ın, dünya ve âhiret işlerinden herhangi birini ya sarahaten ya da işaret ederek Kitab'ında ve hitabında açıklık getirmeden geçmemiş olduğudur. Şöyle ki, Sübhânehu ve Teâlâ hazretlerinin kitapları indirmesi, peygamberleri göndermesi, gökleri ve yeri yaratması ancak, hikmetinin tanrılığına, sanatının mükemmelliğine şehadet eden ve O'nun varlığına delil olan apaçık âyetler olması içindir. Ya vahiy olan Kur'ân'dan, ya da duygu ve gözlemlerden doğru delil ve kanıta dayanmayan,

75

flİRûh-iPâk

karşılaştırmanın desteklemediği, tümevarımın açıklamadığı ve deneyin seçip çıkarmadığı kâinatla ilgili teori ve bilgilerin, hiçbirini kafamıza ve gönlümüze yerleştirmememiz, ilkelerimizin esaslarından, mezhebimizin kurallarındandır. Hanif olan dinimiz tüm bunları bize emretmekte ve Kitab'ında buna teşvik etmektedir. " A n d o l s u n ki, biz bu Kur'ân'da, insan için her türlü örneği değişik ifadelerle göz önüne koyduk. Fakat insanın (buna rağmen) en çok yaptığı şey tartışmadır." (Kehf 54) "Görmedin mi, gökler ve yerde olanlarda, bölük bölük olmuş kuşlar da A l l a h ' ı teşbih etmektedir. H e r biri kendine özgü niyazını, kendine özgü teşbihini bilmiştir. A l l a h onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir." (Nur 41) Ne zanni delil, ne de felsefi uydurmalar bizde ilgi uyandırmaz. Ne de hatta gönül rahatlığının eşlik etmediği aklî delillere dahi güvenimiz yoktur. Yoksa vehmin vahiyden, zannın ve hevanın (arzunun) şeriattan farkı ne olurdu? Hakikatin üzerindeki gölgeler (karartmalar) nasıl giderilirdi? Haktan sonra batıldan başka ne var ki? "Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. A l l a h onların yapmakta olduklarını pek iyi bilendir." (Yunus 36) ¿ L j U j ¿ i l i JjJ Jjvaiıil y j u , LLîH L. J

L i j J b oî jjlpli cbJL^ıS


ÎLLjJI ¿JJi 0

y j

Jİ\J L*J «^[¿KJI ^jLp y

Â-jty

j

j ^ P

J T « ^ - L j L - i dJUi ^bu 0

b ¿JU ¿İvSLİıJJ

*

S

0 XX

(•^d^J

0

X

"¿X/

¿ ^

/ ^

^

4j

/

JİJLaJU^t 4ÜİI jj^SJ — a J j İ S l j

j U-c-j^Jj j l f

UT

b^jî b» i i j i

jii\

OUjJb

\Joy

/

J 5 1 ^ 4 ö*

r**

^

EPL^SJI /yy

«UJlj si

Oy

O

fi

s

^Lja (JJLoj j l

£

o /

oy

S-'J^J ( ^ M

p-M / / Î

*

Olj^Jül

fi

Ü^C^J

s

( f i f i

fis

J*

O fi O / /

/

jJl J b j j j / t ^ İ P

/y

£

fi

Ol /

*

»

fi

'

( Y v - n j i - J i 5jj—) « f U - i a P

G- Özetlediğimiz bazı ayrıntıları sana açıklayalım, ey oğul! Umulur ki bu, istediğimizin idrak edilmesi ve kastettiğimiz hedefe ulaşman için sana yardımcı olur. Bilesin ki, fıkıhtaki yolumuz, Kitab'ın özünden alınmış, uygulamalı ve sözlü Sünnetin açık ya da işaret ederek onayladığı ve birden fazla imamın benimsediği, önceden de belirttiğimiz gibi Kuranî kanıtla desteklenen yoldur. Sonra ardından, her çağın gelişmesine uygun fürû konularında yapılan ictihad gelir. " A l l a h size (bilmediklerinizi) açık seçik b i l d i r m e k v e sizi, sizden önceki (iyi)lerin yollarına iletmek v e sizin günahlarınızı b a ğ ı ş l a m a k istiyor. A l l a h hakkıyla bilicidir, y e g â n e hikmet sahibidir. A l l a h , sizin tövbelerinizi k a b u l etmek ister, şehvetlerine uyanlarsa sizin b ü y ü k bir sapışla sapmanızı isterler." (Nisa 26-27) L^J

Jt2j L » j oUîlSİSl ¿5 j J a J l —

yiS

y

Oİ-iyr jil

(j

âjJj ¿jg o ^ ^

S*

a

fi

^

^

¿«SÎ tr5"

431

•fi

jî?jül

^

Uj

s

<¿^"01 ^ y

(or c-Lü Sj^)

( T * OU-II

Jt

obT

U

o

fiy

UîbT



/ U

t s

yy

^ y

y

^jİP ÂÎPU OL»*>IPJ *

Jbj

Ü* A yy fi y £ y J T j^İP <ül ¿ L j J

O y

^

OljU-Jl

IJ UiLJ&J —J?

J%]fil Lc. J V - L l v o ^ l j

151 -i

jiJl ı3 ^

o y

JyJ

O yy ^

i

/

O

jJjî

Alil OÎ I j j > j J Î ^ y

/ y y

O fi Oss

y

yo

£y

flİRûh-iPâk

zz

/ o

y

fi

y

oy

y &

s s

o

s

A



9/

o

X

x

- A

fi

y

/ / /

Cmâj c i - T s.U-Jl ( J j j C*ÂJb*' t i - T Jj.ÜI J l O j J c l j Ü3l|> o

i_iUJı i

y

fi

u

y

ı

oy

O /O

^

J

/D J

x



0

0yy

y

fi

ii

y

fi

y

t

t

yy

&

y

y

Oy

y

)

*

fi

y

• <

y

ı>

(r

o >

j r jjı^

1

y

y

o

yy

îy

A ¡B

y

o yO

y &

y

y

• oUjijJi

«oji

y

1

o g

y

y

y

#

Oy

Ü l Ş jL^tJl ^ J j

y

j&jî ¿ü ja uj Ai\ Ü ^ y

O

^Jj

/

/

y y

Ş

/

y

$

y

tv

£

0. f j ^ j l l j OljU~Jl dJLi «tül H- Ey oğul! Tevhiddeki yolumuz, Kâinata ve onda zuhur eden apaçık âyetlere bakmakta ve gökleri ve yerleri orijinallikle yaratanın kudretine şahit olmamızı, varlıklardaki alâmet ve keşiflerin ortaya çıkanlarıyla delillendirmek şeklindedir. Yüce Allah bu konuyu onaylayan sözünde şöyle buyuruyor: "İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'ân'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?" (Fussilet 53) "Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür-görünmez nimetlerini üstünüze saçtı." (Lokman 20) "(İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, bakmazlar mı? Ç ö ğ e bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş? Dağların nasıl dikildiğine, bakmazlar mı? Yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?" (Ğaşiye 17-20)



g p ^ ı ^ g

" K e s i n olarak inananlar için y e r y ü z ü n d e âyetler vardır. K e n d i nefislerinizde de öyle. G ö r m ü y o r m u s u n u z ? " (Zâriyat 20-21) "İşte O , her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz A l l a h ' d ı r . O ' n d a n başka tanrı yoktur. O h a l d e nasıl olup d a d ö n d ü r ü l ü y o r s u n u z ! " (Ğâfir 62) " G ö k l e r i v e yeri yaratan A l l a h h a k k ı n d a ş ü p h e m i var? " (İbrahim 10) Â^yLjLaJi J j L J k l j 4jjixJl Ç ( J

jJUj ^yi

¿)li ^ySUP-zJJ Aj

ljU«İ ^^Jü V J

jj«J

9 j î j tCU^tJl ( j Â İ ü J l j

'

S

O

fi

s

s

s

0

fi

0 s'

^

oy

fi

fi

s

s

/O S O

& s

s o /O

o

s

O

^ fi

S

J>r J

fi

s

o

fi

s

y

fio

s

<0)1 ¿>1 J » I P ! J U - .

X-

y

fi

¿ L Ü L

fi

fi

£

o

J ^ P Ü

&

¿ j

s so

fi

VJ^JL JJLJ.1

Oy

JLÂ ^ " J J !

pj ¿ L J j jAj+ab j i a i l JA s n>

<_J

AJLS^J V tl—

(JYLÜ S*LJB JV^Aİ! JLUI^VIJ

J j JLÂ jaJj fi

¡LİLjL><JJ J ./>"

S

JL3 s s

LJApÜj -<_£

g

fi

o

fi

s

s

s

os

Jbxâ J l â ^

fi

^

fi

1

o

fi

»

fi

fi

J

om

^

fi

s

fi

s

o

ss

fi

s s

J T ^

»

s o

(H^JI!

¿r*^ s fi

R

S

VJ

s

o

s o

JJURI

'

İ- Kâinat bilimlerinde ve felsefe konularındaki kuralımız şudur: Öğren, anla ve dene ki gerçeğe ulaşasın. Kapsamlı incelemesiz ve deneysiz hiç bir şeyi kabul etme. Çünkü tabiatın maskesi örtüldü. Onu ancak araştırmada sürekli bir çaba, uyanıklık ve gözlem gücü ile deney açar. Bil ki, gerçek, araştırmanın meyvesidir. Anlamaya hazırlık ve akıl yürütmeyle birlikte kâinat ile ilgili konularda şüphe, emin olmanın başlangıcıdır.

^İRûh-iPâk

:

79

"İbrahim Rabbine: «Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster» demişti. Rabbi ona: «Yoksa inanmadın mı?» diye sordu. İbrahim: «Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim)» dedi. Bunun üzerine Allah: «Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanma al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır,koşarak sana gelirler. Bil ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir» buyurdu." (Bakara 260) JJL~İIJ

Üjj-iJl <3 ^ İ J ^ >

^

c - U j J

¿Igj^-^lj ^^¿Jl

ıP ¿ U I

L5

J T J

y>- j *

J>

A

SJÜL^L

£AJı ^ L «

^ J I P JIUJL J A Î

Â^LYJ

'(j^y^lj ^JlJlj <«_—LaJl ¿ U T ^ COBLJL JJIJ J T L J - I L E OLYJJL

¿U ^ ijy*)

¿U^p^Ij <ülb SJiiJli câ^PL^^I

oy

y

a 4

jjJLÜl <Ü1j A İ j j

y

y

yy

J

1 j l T j l^TU® ^

0

y

* o l j ^ J l j (\o ¿lliı

ULLL

'¿a

y

¿L„NT

y

^

Ü J ÖY-LSL

d 4İJ1 ö\ Jpjtll ^ ¿ C Ü l

s

JLJÜL

4Ü1¿

M U I

yy

Üj ¿ 0 1 AI)I j - J - l UT ¿ r ^ î j v (VY

o / o ¿3

5jyy) . ^ ¿ ¿ ¿ - ¿ J L



C-JHU

J- Yaşamsal konularda, geçim sebeplerinde ve sosyal konulardaki yolumuz ise şöyledir: Allah'a güven, nefse itimat, uzak görüşlülük, verimli kaynaklara ulaşmak amacıyla uğraşıp didinme, bunların tümüne devam ederken kalbin, dinin, şerefin ve ırzın korunması, zorluklarla da mücadele, en şerefli merkezlere ve en soylu gayelere ulaşmak amacıyla göklerin ve

80 yerin yaratıcısına tevekkül ile birlikte risklere atılmak. " H a y d i

onun (yeryüzünün) çeşitli bölgelerinde yürüyün ve Allah'ın rızıklarından yiyin. Dönüş yine O'nadır." (Mülk 15)

"Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste,- ama dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez." (Kasas 77) ytJJ

¿^J j î oİA L b L *

Lsrlj y

UJJ~\ j\j!b\

fjyi

jjajJI y L J

^L-VI Â^y^Li

s

s

fisfiossfiso

yJUİ-1



<(J ¿ptjj

ûlT ^

U

L * A2j y

idJl ja

b ¿ÜJÜ - J

J< /

O

Js-

¿¿j

¿y^j £

O / y

¿yj

ın

j'j^j

s s o

^

aJÜI

jUjVlj

(\ FA I YIJL I JJ**)

K- Bundan dolayı ey oğul! İslâm'ın diğer çağ ve zamanlara uygunluğuna bizden gelen güveni ve yükselmenin kanunlarının, tabiat dönemlerinin ve yaratılış evrelerinin tümüne saf ve uygun İslâm'ı, ilkelerimiz gereği olarak basiretle insanlara bildirmemiz görevlerimizdendir. " A l l a h ' ı n

(verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin)." (Bakara 138) J^JI JjJj

J

(ji*^ S.İJÜI

f\jjJl

OLIIJL J L I ü

Vs

o ÖJ

¿A 4İa£JA

^y3 y yr

ûl Uİ2Jİ

¿Lij JSC

J «JUIJL ^ J L J ı ^JUJUJ JL J> o

s

a

s



}

&

s

*

b|>

y j

pjLLâ

—»

tJL^Jl

(I-LıLIJL ¿ ^ J h

^^Jl ^JLP

t

i ) j j j cSJUaJi

a

Rûh-iPâk

81 o fi of

-fi x o

^ ¿ î r - ® ^ ¿ J j t j

bj^)

XX

^J

X

Uj

X

^ULij X

'

O ov

L - Yine görevlerimizden biri de, sade, hoş görülü ve kolay dindarlığın nasıl olduğunu açıklamaktır. Biz bunun aracılığıyla hastalık mikroplarına, yarım ilaçlarla karşı koyup, şifa yoluna rehber olabilir ve gizli şirk te sökülüp atılır. "Ey

insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir. " (Yunus 57) JLP

jlpN/l



^ ^jjyib

yyı ¿¡jlai jjj

J ^ i j

âJ-^J-t

^

J

(j-U-î

^

^

of U j

-o

y>j

oır

¿ı^Mij t^ g

/jll

y

^

;ilj

h ı o Ü İ j L ^ ı — O J J J - S t a L ^ V j ^CJLÛJ

<3^SlI

OIjLP

5 J1 ®

jJu X

b ^L-^l

ö L ^ - ^ l j J j j J L ; yL

j^-J^jJJ

i o l i v j dÜAsM 4a./?i «U-l

y» ¿J

X 0 X 0 XX

OJ^jj

X / x / x x

j-^jj

/ o x o

t

X

cİjjitJü X

X ^

A»Sl 5L=- yj Ojj^U

X x

>

AÜt öydajj

X

4^.S/l â L ^ 0 X

X

&

îS

jiuu ¡j! x / o / x

t)j?J^j

.X

(V > I J J ı

X 0 £

XX«M

X

X

/

O X

1« g 'ıV?*;

>

X

0 /

X ö»

x J >

/x

s

ÖJAJLJ £ö

O X

OLaJ^Jlj

X XX

.X

J J J P «ÜJL 0 1
ü ^ J O

;

i Jl /

O / /

x

*

o

Jl

"' 0

£

DJB—ıJÎ X

M- Oğul! İslâm, adaleti, ihsanı, rahmetle insafı, Allah'ın ipine sarılmayı ve birleşip kaynaşmayı emreden bir din ve güzel ahlâka en geniş çaplı teşvik eden dinlerden olması sebebiyle, aralarında emr-i bil-marufu (iyiye yönlendirme) ve nehy-i anil-münkeri (kötülükten alıkoyma işlerini) yerine

82 getirmeleri, ne yeniye düşmanlığa ne de eskiden yana taassuba kapılmadan güzel ahlâkı yaygınlaştırmaları, müslümanların görevlerindendir. Yine aynı şekilde hanif dinimizin yarısı, ahlâk ve sıfatlar, diğer yarısı da ibadetler ve davranışlardır. Güzel ahlâk, doğru hayatın temelidir. Ayrıca din ümmetin hayatıdır. Dinsiz ümmetin de hayatı olmaz. " M ü m i n erkeklerle m ü m i n kadınlar d a birbirlerinin velileridir. O n l a r iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, n a m a z ı d o s d o ğ r u kılarlar, zekâtı verirler, A l l a h v e Resulüne itaat ederler. İşte onlara A l l a h rahmet edecektir. Şüphesiz A l l a h A z î z ' d i r , hikmet sahibidir." (Tevbe 71) J ^ " ^JİP jjS'i y

tjy j^Jjdl

^Ljbdl

^Js-

J2J-!j

Ç^IUJ

?

!

"



y

jJl y

J ÂiJübJl ı o i j i j

jlS' 4OLilj

¿İl s - L J j l J t^^Labdl s-Lo-UJl

y? d k ) j î ¿Si .¿iPOlJ.1 ¿d-feUrt

¡jA^Ji J i ' Jll^tl^l oî UAJL« y j

IjjlT UJ

~

J JJ-ÜI Â^-lc ¿ri-Jj o L i j V l j (»-Jbdl

t j j ı - ^ J j i l ¡iL»l)dt OUi y

JJLS ^^IP V
r

J^ L)yrJ LJlP ' j (jL^Jrl

i^Ji^-ll

(3 s.|jj|

»

,

J

JIJ «UJl

jil S-bioîj

.L^JLAPİ (3 J-LiJl J-»ljpj
Uil

^

Sil (J

pÇi»

C~J

N- Din, her müslüman kadın ve erkeğe ilmi farz kıldığından dolayı, kadın-erkek genç yaştakiler arasında ilmi yaymak, yeni nesli terbiye edip cahilleri eğitmek, yaşlılara

&

Rûh-iPak

83

öğüt vermek, bilginleri öğretime ve irşada teşvik etmek, dinin hoş görülülüğünü açıklayıp, ümmeti ilmiyle amel eden âlimlere ve Allah'ın saf (ihlâslı) veli kullarına karşı saygıya zorlamak, velilik iddiasında bulunan bidatçı cahillerin ve sahtekâr bilginlerin değerini düşürmek, üzerimize şer'i bir mükellefiyet olarak farzdır. Çünkü bunlar, ümmetin bedeninde hastalık mikrobu, uzuvlarında da felç nedenleridirler. Yolumuzdan biri de, herkes, ilminin miktarına, ümmetine ihlâsına ve milletine olan faydasına göre saygı duyulmayı hakeder. Yoksa gösterişine, iddiasına, ikiyüzlülüğüne ve kurnazlığına göre değil. "Dinlerini parça parça edip, fırkalara hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi A l l a h ' a kalmıştır. A l l a h onlara yapıp ettiklerini haber verecektir." (En am 159)

y\

(Jİ^-I Ss- jZj İAJûdl l)1 Lf.J —^ Jif ^Js-

¿İJL.İJ u j i i i l 2LSJI

J JLÜÎ

¿y

J,! (j^iii-l

ülCyi

ç-t^^LlIj 4 j / i

oy

fi

^

fi

fi

ü\ ^

^y

fi

y

fi

yy y y

fi

y

yf

Obt-Jlj

o

yy

fi

fi

y

y

^

•fi

¿y 4Ü1 JJJı UJ y fi_y

y

-fiy

f

fi

y

o

fi

y

fi

fi

fi

o y

y

o yf

y^

^jüü O b V

^

,f

o £

y

y

y y

«Ül Ç ^ C g —

jpjVij

y y

J ^ j J

^

4Îİ «5i

j j ü i M*\j

y

J^jJt

fi

fi

yy

y

CJ\JUJİ y

y

y

O

^¿j Uj ' * 0 y

y o y

«-¿¿j-tfîj V i J T ¿y ^a® ^ İ J ^J- 4 y

- u r SyUi s j y )

yy

J*

J

diii

¿y

fiyofiyfifi

¿ l i i i i j jÇıij yo

JUJl

(¿iliU

J\

j

ü*

y

fi

y

y

yo

o

#

J^J*^ oy

s-U-Ji jsi

£

y

fi

o

'

(Ui

84

g p ^ ı ^ g

O - Yaratıcı Sübhânehu ve Teâlâ'nın tevhidi ile tenzihi inancı, İslâm davasının başı ve içindeki hükümlerin de temeli olduğundan dolayı, net bilimsel ilkelerle kevni (kozmik) hakikatlerden uygun olanlarıyla, nefislere uzanıp, kalplere katkısız imana dayalı saf tevhidi ulaştırmak, her müslümanın üzerine farzdır.

"İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O , Rahmân'dır, Rahîm'dir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır." ( Bakara 163-164) jysj

üy J y y t fLiil ¿o b S^lyalS j î

— i S ¿ r * J s^Ml

(3 JjSn

lAjjPj

^LIL J J

i^rljJl

lijSO

C J - ^ L j IfcJut;

4jL=tIj 9yta

yh

J J c~Jl

ül5jî

2La">L-VI

¿lb

rlJJ ¿jjJl y\j\ y

jS'y

y

tUbT> f

OLPYIJLJ Y ' l i ^ u JüUV ûî ^

JUUVı

2L?rÜ-l

y

4jîIj ^JIp Sjlİo u^J-l ¿^>JLJ.( o U l j s-^jÎ

olpUajı JLm y

-^Uj JJÎPj

j -<_>

Jı^j

OİJjiJlj

obL*Jl

Cjl^Sflj J y S i l

V I j cfly 1 -! JJUVI « j ^ i l (jp ( ^ V J IL^rljil j

¿ ^ j o U L ^ J l Jî

jpJJ

(JUS'J r^L-Sü

j

flİRûh-iPâk

85

/

x

yy

O

0

fi

Oy y

> tf ^ fi y yy y fi Oy J J-tljjl J J iJL» JJî S fi^y yy CS i' \jîTj

ijy*)

SÜUflJl fi

fi

1 y o

y

y y

y "

yy

O

fi

yy 0

y

fi

y o y o y o y o f i y o y y f i

^g!j^Jt

fi

y

fi

0fi0 fi fi $ y y fi y y o o fi ^ jA ' '' ' i»" 0 fi.Oyy * y 1j j j & j

y

y

fi

^TÜjfi yt>
»T-İP fi

yo

y

y

y

fi

olS'jJl

( Y A GJ-L

P- Ey oğul! İslâm hükümlerinin arasında, namazın ilk sırada yer alması; bir yönüyle İslâm'ın farzları dairesinin merkezinde olması, diğer yönüyle de Müslümanları bir araya getiren bir bağ olması nedeniyle, İslâm'da Allah'a yakınlıkların ve diğer itaatlarm içinde ilk farz olmasından dolayı, müslümanları namazı vaktinde ve adab-ı erkânına uygun eda etmeleri için ısrarla teşvik etmek, en büyük farz olmaktadır. Sonra oruç, zekât, hac ve diğer ibadetlerin emredilmesi gelir. Bu da şöyle olmalıdır: Dinin emirlerinden ana konuları ve asılları tamamlamadan önce detaylara ve küçük unsurlara dalmamamız gerekir. Mendubu ancak farzdan sonra bildirelim. Mekruhu da ancak haramdan sonra neyhedelim. Yoksa temeli atmadan evi nasıl kurarız? Zaruriyata ihtiyacımız son derece fazla iken, kemâliyâttan olan şeylere nasıl çağıralım! Ey oğul! Önce temel, sonra bina. " A l l a h uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O , sizi seçti,- din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O , gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'ân'da) size «Müslümanlar» adım verdi. Ö y l e ise namazı kılın,- zekâtı verin ve A l l a h ' a sımsıkı sarılın. O ,

^

g p ^ ı ^ g

sizin mevlânızdır. Ne yardımcıdır!" (Hac 78) 0JPJÜIJ

güzel

¡Lf^Jl ¿ 0 ^

mevlâdır,

b

ne

¿¿-di 01

güzel

J

- y

\

¿ p «ubiT j » y i

^¿Sll oJ^

^jrdl

AJIİS' 3 ¿^ta ÂİîUS'

y jjp (J ^ b J ! y * j t^^J-b Al J ^ - Jl ^LrlJ 2L.JÜI J * ^

¿V.

¿ U y y i J

ı - j j y j j ö:>b*Jl p l y l â biJL>-

ybJl c i y 01 ılJLIi î-ljl Lprly

J^-J OL-J

<Js-j

J b o j ¿OU^ Al J y j US' 0 jSo Ji^l ^Jİp j î t Al U j â-b-lj J^-Uİ.1j

s s y0J-Jl ¿Sİ /•

A-JfclyI J l }

Jjjf

Uj

s s s s y y l«j ( jy - ^ yj ^ y ^fi jy l /

/

O

/ fi y

fi

Ui

O ' yy

£

Jjjf

toj

Jjb

LsT

yy yy y y /9 f / / s -fi ' jo ^ yy j Lsj J^L-t^lj

O fi 00

y ^ y

p r n SjiJi ijj^) < ^ 0 < d

Oy

fi

* y f i y

¿yj ¿ j ö j 0UNIj j»">L»VI

îJJh> y

y

o

'

y

O

pfrj ¿a

Jlp A JUJ-I

R- Ey oğul! İslâm dini, rahmet, yumuşaklık ve Allah yoluna güzellik çağırma dini olduğundan dolayı, Kitab'ının birden fazla yerinde Allah Teâlâ, tutuculuğu yasaklamakla beraber içimizde bulunan zimmet ehline (gayrı Müslimlere) karşı vefalı olmayı ve indirilen kitaplara saygıyı emreder. Böylece ibadet çeşitlerinde ve inanç türlerinde bizden farklı olana sıkıntı vermekten çekinmemiz gerekmektedir. Allah Teâlâ, bunu Kitab'ında ve peygamberinin dilinden bildirmiştir. Buna karşı bizim görevimiz, tüm insanları, Rabbi Allah olan tek bir aile olarak görmemizdir. Ya da en azından, Allah Sübhânehu ve Teâlâ'nın (şu âyetinde) dediği gibi olmamızdır: "Biz, A l l a h ' a ve bize indirilene,- ibrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve torunlarına indirilene, M u s a ve İsa'ya verilenlerle

87

flİRûh-iPâk

Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık v e biz sadece A l l a h ' a teslim olduk" deyin." (Bakara 136) İman ve İslâm nimetinden dolayı Allah'a hamd olsun. £ j î Jl ji^sdi ^L2-^

<3

Cşi ^ f-^"1 J ^ ^



(1)

i  i J l j

(V)

Ö-U-LaÎI Â i J l j

(T)

âjlJI . Âjjjjtil 4 J l J l J

¿r*

JjIâ^-I ¿y VI

J T

JjVI : OL—i âJu>Url ÂiJli ¿IjiVI

^ W

O / /O/

fi

Iyj

J^LJ

^y>l

yMJ.

¡Lpjjl (jJaJl JAÎ

s 9 £

N

I p J > L i » Î

J

¿1 s

l3yJ-L

ji j /

¿p

0jI>-VI

so£

#

o

c ü-JUıilyî^lj

1 I^Jl«J<J ji j . o f i s

s

^

LijJl «UrJl y « İ y i l i

^

ip-jj i

/

o

diJjlj os

s

^ Oj?-ji ^ a J

(»R J>*JIı y^Us

JJİJ

fi

^

J-®'

s

o

UJ :

jLiJl

I^Jl^ÎJ \

#dkjjlj.

_riJl ,

L^>jl>v-C. .

(V j-j^Jl «JJ-) !

-

fiso'

s



üjiilp j^A Sy-ÜI

âJu^liJl  i J l j — Y

. ^ J J I ¿ L p j ,2uJa*Jl ¿LîoÎj jLlpVi ¿r1 ¿¡JisUJl Jjj» — (jliil O f i s

lylT

s

fi

s

03>

J

J ^

/

tf/

y

la OÜa...vJl ^ g j ¿ r f j j

o

J J

»

jtâ

fl

^

/

dbdjlj

ÂAJ^J

88 O y

0

fi

s

s 0/

/

/

fi

o

s

o fi s

fi

/O

g

0 fi 0

//

fi

S

S

0 S0 S

j-^y» pJt lilâ ^

s



<|JjUlaj ^..JLÜ y U l

fi

y o

fi

s

& ss

U ^ i <ü IjjS^İ U I

oi

/

(tr fUiS/ı ijj-*)

Oss

0

ı^Jii J T cJİ yS

(S

/-/•

fi

S

j«J6UJ>l I U J ^0/

/

ö>

fi

o

s

s

fis

o s

UJİ ÛJJUJU

s

0 fi

s >t»

S

S

bj

CC

j Uj-âı y l ü l ^JÜSJ V «Üil (İl ^-JJJ

S- Ey oğul! Bil ki, ileri görüşlü bir ıslah edicinin gözünde ümmet dört tabakaya ayrılır: (ı) Donuk tabaka (2) Bozuk tabaka (3) Şaşkın tabaka (4) Ilımlı tabaka 1- Donuk tabaka iki bölüme ayrılır: Birincisi: Hiçbir dini temele dayanmayan bidatçi yolların sahipleri olup harikulâdeliklerin ve hakikatlerin çığırtkanlığını yapanlar. Rabbimin rahmet ettikleri hariç, bunlar, gizli hastalıkların mikroplarıdır. Allah Teâlâ bunların benzerleri hakkında şöyle buyurur: " N e var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. H e r grup kendilerinde b u l u n a n (fikir v e davranış) ile sevinip b ö b ü r l e n m e d e d i r l e r . " (Müminun 53) İkincisi: Lüzumsuz doldurma ve detayla uğraşıp işi zorlaştıranlar. Şeriatın zahirinden harfiyen alıp ruhuna ulaşamamış olanlar. Şeriat hükümlerinin doğru olanıyla amel etmeyip güzellikleriyle de süslenememiş olanlar. " O n l a r , d ü n y a hayatının g ö r ü n e n y ü z ü n ü bilirler. Â h i r e t t e n ise, onlar t a m a m e n gafildirler." ( Rum 7) 2- Bozuk tabaka iki bölümdür: Birincisi: Nefisleri ilâhlaştırmış, altına tapan, büyüklük taslayan ve hiçbir yararı olmayan zenginler grubu. Onlar " N e yazık ki kalpleri katılaştı, şeytan, y a p m a k t a olduklarını onlara süslü püslü gösterdi. Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık.

flİRûh-iPâk

89

Nihayet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler." (Enam 43-44) "Şüphesiz ki A l l a h insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler." (Yunus 44) j j J J i t<_-ölSJI

SJL-UJI OJLLI SIJA y

Ij^io-j cÂJjTjl o l j j j a J l j j - ü j jvi'LöJ X



-i

ss

Ojyio

x

x

X

«Ö

¿¿Ul x

00

x

x

i*

x

O x

¿p

x

o

fi

o

fi

/

A A

X

00 x x

/

x x f f >

s

fi

s

*

X

xx

o

x Ox

o x

05xx

o

o

X O

x o £

x

£

^ fi

X

s

s

X

X

o

W

/

^^ 'J^J bîbb İ^İT

o ^

x

ox

jM

x

X

x x

o s9

x ! f x o

¿kJjîj

¿Hj

X X

c

¿ui J ^ L

İJJJ OJJ

'jji

jjj

N

00 X X

jgjül J - s - -

X

o £0 x

¿x

05J1

tfi

Ö i x ! f x o x

X

A

0

j b ^ b rj^J

(Ul ujlySll Sjj-) xx

^

Ijiajj V ÂJT J f

ijJbtu X

jlj

X

-(jliîl

4jiÜ.I Âjitj^jij! ^ j b d l 3Jli>- I j j L i J j l

¿5

^bT

Js»-» ' j j i ¿Mj

(jijlil j j j i

¡0 x

o

o

xxtö

o

^

o > ¡S^

xx

xox^

o

x

i?

(V\ ¡>5

4

jjJUaJl ^

i

/

«-JyUJl

x O x

.xx

fi

X

0£0

x O x

j S J j jUfljÜI ^ n t f

x

x ¡S x

ti

f

İkincisi: Yalancı ilerleme ve bozuk medeniyet meraklılarından yoldan çıkmış olanlar. Bunlar, kafalarını sapkın fikirlerle doldurmuş, kozmolojik (kevnî) düşüncelerin kabuklarını ve pozitif bilimlerin tortularını yudum yudum içmiş olanlardır. Yetişmelerinde de milletlerinin ahlâkına göre eğitilmemiş olan gruptur. Bunlar hakkında Yüce Allah şöyle

90 buyuruyor: "Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün mucizeleri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir." (A'râf 146) "Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de, yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini getirdik,- ama onlar zikirlerinden yüz çeviriyorlar." (Müminûn 71) "Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz,- ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir." (Hac 46) tyâjUJl iyoJrl ¿ y

¿/o I j j i ^ - ¿ j j J l i

¿jJİJji]\

IyljAS ¿ j J J I (-3jJ-\ J j * t y

ÂijJl L « l j —V r

lU....İIj

a J\ Sl düi ¿si j^JüJLa^ i*

x

fiy

y

y

yy

jîj jL^liJi ¿¿Judlj ytjll

fi*

<Ü JJ>U

Jjfcî

O

fi

yy

fi


y

y

y

Î - V j — » ^Jl

y

Vj O iT

IijJlT j j i l l  J U . O l T JlS /

¡2

fi

fi

y y

gy

o go

fi

1 jjLui y^y

fi

fi

I j j u - J j»J j Î

J) fi

o fi O

fi

s

s

O

<ÜJl Jt-fti^ü J f f j ü l j J I j ü T j 5jâ J^p» JLiî y

y

fi

fi

<>j_y) ^ (İİJ y

y

0

<Üj( y

O

y

Oy

tjiis" jt^JLİ

y

y

(T ^

fi

y

y y

fi

y

^

y

y

yy

O

fi

y

fi

Olf U j ^ j j l »

3- Şaşkın tabaka ise; Geçen iki tabaka arasında şaşkınlık içinde kalanlardır. Bozuk medenileşme ile geri kalmış donukluk arasında bir o yana, bir bu yana yönelen meslek gruplarından basit halk kesiminin genelidir. Bunlar, arada

bocalayıp

dururlar.

Ne

şunlardan

yanadırlar,

ne

flİRûh-iPâk

2 1

bunlardan yana. Allah'ın şaşırttığına sen asla yol sağlayamazsın." (Nisa 143) "Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonları nice olmuş görsünler? Onlar hem kuvvetçe, hem de yeryüzündeki eserler bakımından bunlardan daha zorlu idiler. A m a Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Üstelik Allah'a karşı bir koruyanları da olmadı." (Mümin 21) jJîJ-l ^J^j o

°

Ç&JS* fi

s

o

J^5^ JjC^oIj çtLp y

yi

'H

i

• 1

Jİ^Jİ IGJ' W *

*

O s

<M

y

o fos

yo

y

(2jwU*ll ÂiJl) UİJ - i t

JJ-«J UIIJJLJ i2 y

(\ . O Soilil ijj^)

S>

fi

¡2

fi

y

y y

o

fi

y

fi

y

S fis O S O fi fi s fi fiÜsfis JİOAJ pzS" UJ

4- Mutedil (ılımlı) tabaka ise: Tüm tabakalardan, gerçek ilerlemeye ve hayra elverişli ve hazır olan tabakadır. Bunlar hakkında Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Siz

kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir." (Mâide 105) J„ PJYJ

-1

,,M GJT.ıL; OJ^J y

B (AJ-OLIRT

¿Jl cy-Uıi! ÂJjSCj! o b j i ı i l

yâJ~\

SJij^j c^LJl y L> yLJiJ-1

JÜJ-J OljTVt

J

ÂJUJ!

tÂJ^1

y t / ' J ^ ^ J

OV clgijUt« J-*^

S —J

J

'f*^-""^ ÂJLJby

¿j^Jrlj

¿f- cJuiSo ûla^r-jJ! j y j ¿)L~Üİ j l b l j

fi S O S O sosfisos İ ** * Ojj^fi ^J-İJ 01 <ÜJ| Sji

' ^V Obil ¡t^J-1

J^j 0U.VI

SE*^ A f i f i

^

s

s fis s

fis

¿JUOJ UilT

x



U

A

o

A

y

s

s

fi

s

0s

A s o

fi

s s

s

o

s o

0

0

s

A

s

s

A

fi

fi

s

A

s

A

s o

A *

A j J j ^ a j i V ¿¿JÜ! J s - j ^ T ^

("UjSîi ijyy)

fi

O

A

s s

djA+e J * ^ d-Uaj <1)1 i y

o s

sofi

JjS'Jü

s

«ÜJl s

o

s

s

s

o

s

s

fi

d Ü i T i-U-Jl

s

fi

so

A

s

0s

A

s

Ob^M LLaâ Oİ UJİs~*j> ¿ J b j 0Yl-\Yo

T- Ey oğul! (Donuk tabaka)'nın düzeltilmesi, İslâm'ın hakikatine uyumlu olan yükselme ve genel ilerleme kanununa ters düşmeyen doğru kevni (kozmik) teorilerin, yüksek düzeyli ilimlerin ve yükseltici, ilerletici bilgilerin kendilerine kazandırılması için sevk edilmeleriyle, ayağa kaldırılmalarıyla ve boş bilgi ve donukluğun, o tabakanın bilgi kaynaklarından ve müesseselerinden giderilmesiyle gerçekleşebilir. Çünkü gerçek ilim, nefsi temizleyen, dile özgürlük kazandıran ve vicdanı nurlandıran, kâinatların sırrını keşfeden imanı koruyan ve Hakîm ve Mennân olan Allah'a ileten ilimdir. " A l l a h kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar,- kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. A l l a h inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir. Bu (din), Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, öğüt alacak bir kavim için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık." (Enam 125-126) ¿r°

jiy'j

¿J-1 J i

j b (öj^UJ! ÂiJl)

j


y

y

ya

y

o

fi

I^

l^iftî

y

0

¿a

fi

A

0s

A

s

s

s

s

fi

fi

â

s

eU-ı J | g

jJU flljA ^Jl j ^ o (O.

aj¿5jSLiJlj

y

¿Jü i j - j ^ j ^ oiî|> v ^ v ı s

3JLJb~

O

s

s

o

A

s O g s

A

fis

s

j f i j jfrAj.1 jAİ S

fi

S 0 S 0

fis

u^j o

so

s

UJÎ O s

s

s

fi

fi

fi

^ ¿ j J Ü a J l çJâj\ i j ^ Ü «dJl <1)1 4JUI

Utaûh-iPak

93

U- Bozuk tabakanın düzeltilmesi, yüce medeniyetinin, şanlı milletinin ve hoşgörülü dininin hakikati ile aydınlatılıp, hakka döndürülmesiyle, mensuplarının düşüncelerindeki çağdaş şüphe ve kuşkuların, doğru delil ve hissedilir kanıtlarla izalesiyle ve seviyeli bir hayata ve İslâmi yaşantıya döndürülmesiyle sağlanabilir. "Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette A l l a h zalim kavmi doğru yola iletmez." (Kasas 50) L*j o

*

jj-4' s

s

o

s

o s

j boLijb ? a s

&

A f i f i

fi

ÂijJl s

fi

fi

>lj

~ o

0

¿t Jju U j 3 J ^ a J 4JÜI ö\S" U L ~ J l >

l^JUÎ d

-fi x o X # fi x m fi X fifisfi x x fsfi ( n o i j j ı ijyfi) ^ ^ ^ 01 öjhi U> ^ K- Şaşkın tabakanın düzeltilmesi; onların irşat edilmeleri, dinleriyle ilgili işlerin öğretilmesi ve nefsi olarak onları yükseltecek hususlarla gerçekleşir. " A l l a h bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar onları saptıracak değildir. A l l a h her şeyi çok iyi bilendir." (Tevbe 115) <j

J üyU' - L f ^ Î â a a î <3 ^ J L S J I

JsÂtJl tİAj

j ü ^ j

IJLPJ o

ÂtJl

O/

pfLÎ

(»-f^-5

j b J ^ S / I ^

ö

j f i JJJÜI

X

X0

x0

XX

i S

0X0

^ Ö>X

^

O

—o

yjpj

t^aiJl J ^ -

IJIOT JJJÜI ¿¡]L X

j

-Lg^-j J

JL ¿S-JRI VYL XO XX X fi

pÇÂbr.-;„.J

ObJUaJl

g p ^ ^ p r a o os os pjİy^MjA

0 fi fis0 sfiss ofis s so f^Jj-Jj ^jJsJjl

fi

fifis ffrJİ

ofis fi s0 s fi/s ^ ¿¿UJj

A "i (0 0 jyi\ ijyy.) <|L»1 S Ofi0S fi fis OS SS SS S O^fis 00fi0Sfifis O s s # fis s s la Ijj-iü Çß loXf IjJu> ılL j»J dJÜI Ùb fi

y •f

y

*

y •

y*

(or Juty ijyy) <ä| pJs¿OS

0

'

S

IPjk

S

fi

S

S

SO

O l j U - J l J* ¿y

£

fi SS

S

S

>

y

fi

OS

SU

S OSS ıS


0

fi

Os

s

fi

0 s

s

dJlj l a ß j

¿te aó-k ¿ f ^ J C-JW5J b> J,l ^

J!

e

I AİJl ÙÎj ^ g ...¿ib

(Ar o y JT Sjj-) jjSsJ VI

y

yy

b J^İpU (.Ujj)

i l o J ^ y j cdiiJj i l j U J dJLL»jj c i l j ^ J ¿JULb

W 5 ' J i J y - ^ j W^JJ L ^ İ j " ^jU J^pli . ¿ L . y

j

Jj«J ¿LLvlj clg-^» .dJ*>b¿íJ|j äjobl y l "

iİLfcj tU J-«-*^ VI fi

j j j t^r;llj jvilil

O

y

y

Ii y - J ^ í ji j

jJl ^IÍk^Ij J^-Jl

c r UVI VI JL.Î V j c j u - l Vi ^ T L j 1

>

)

y

( Á j ¿r4

f

y

j.UiS/1 ijj-y ) ^Jà-ibu» s

s

fi

Os S

cy->UVI VI

O y

j*^«-^ /

fi

tUyrî

(3 l^-fî" C—J] L aüIjj iÄJl^Jrlj SjlLiülj

y-b> j l£¿Jl 4JL*

U¿

Li

i f j t ^ b j

S

J bl L j Ig-Uà

O SS^

S S

S OS S S

S

S s

L j y - j j ¿SU® O

jAj SS

0 s s s

s s

s s

os

Rûh-i Pâk

95

Y- Mutedil tabakanın düzeltilmesi de, kendilerine gerçek yükselişin ve inanışın kapısının açılması; kaybedilmiş hallerin tekrar geriye getirilme ümidinin, mensuplarının gönüllerine yerleştirilmesi ve Rablerinden kendilerine iletilen bilgiye ve dinlerinin yoluna uyarak ilerleme yolunda çabalamaya kendilerini teşvik etmekle sağlanır. Bu tabaka düzelmeye diğerlerinden daha yalçındır.

"Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaadetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler,hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır." (Nur 55)

"Bu da, bir millet kendilerinde bulunanı (güzel ahlâk ve meziyetleri) değiştirinceye kadar Allah'ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah işitendir, bilendir." (Enfâl 53) "Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (Ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki O'na döndürüleceklerdir." (Âl-i İmrân 83) Ey oğul! Vasiyetimi sana sunmamdaki amacım, ancak sana yolunda rehber, gecende ve gündüzünde yandaşın, Rabbinin yoluna yönelişinde ve milletini ıslahta mürşidin olmasıdır. Bunu anlamaya ve bununla bilinçlenmeye içindeki anlamların özüne ulaşmaya, üzerinde kanatlanmaya çalış. Sonra da, yolunda yürü ki faydasını göresin, onun ecri de Allah'tandır. Benim bunu yazmam ancak bununla amel edilmesi içindir. Burada şaşkınlıktan, sapkınlıktan ve isyankârlıktan ve

96 cehaletten korunursun ve Allah'a yemin olsun ki, açıklama ve öğütteki gayretimden gidilecek yolu açıklamaktan ve vaziyetin sağlam olması için hiç bir şeyden geri kalmadım. Kalemi hareket ettiren, ihlâstan başka bir şey olmadı ve ancak mevcut durum yazıldı ve ancak ilham dikte ettirildi. İşte bu benim yapabileceklerimin ve gücümün sınırıdır. Nefsimi temize çıkarmam. "(Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. A r t ı k kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. B e n üzerinize bekçi d e ğ i l i m . " (En am 104)

RÛH-Î PAK Bir Şâzelî Şeyhinin Vasiyetleri 20. yüzyılın başlarında Ortadoğu'da görülen milliyetçi hareketlerin arka planında İslam dininin güçlü etkisini zayıflatmak olduğu, daha sonraları İslam ümmetinin maruz kaldığı acı tablodan öğrenilmiştir. Batılılaşma adı altında Ortadoğu coğrafyasında oynanan oyunda hedef alman Müslüman kitle tam bir yozlaşma bombardımanına tutuldu. Bu saldırıya tepki olarak Mısır'da yaşayan değişik kesimlerden Müslüman aydınlar da elbette boş durmadılar. Yozlaşmaya mani olmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler. İşte bu yüzyılın başlarında Mısır'da tasavvuf camiasının önde gelen isimlerinden Ebu'l-Feyz el-Munüfi de, müridlerini ve bu yoldaki diğer tarikat saliklerini Batı'dan gelen bu taarruzdan korumak ve sahip oldukları tasavvuf alt yapılarını muhafaza etmek gayesiyle bir rehber eser kaleme almıştır. Yazar, isim terkibinde kendisinin de ifade ettiği gibi "Altın Vasiyetler" ile Müslümanların bir kesimine uyarıda bulunmaya ve yaşam felsefelerini yıkıcı fikri akımlara karşı dik tutmaya çalışmıştır.

Mahmûd Ebu'l-F

Related Documents

Ruhi Pak
February 2021 1
Mathematics Mcqs Pak
February 2021 0
Konsep Dasar Kurikulum Pak
February 2021 1

More Documents from "Anisa"

23.pdf
February 2021 2
January 2021 0
Nefes
February 2021 2
22.pdf
February 2021 3
Ruhi Pak
February 2021 1